ÖĞRETMEN ve ÖĞRENCİSİ
Naghammadr’deki tabletlerden
alıntı : “Güç tarafından gönderildim. Ben ilk ve sonum. Onurlandırılan ve
nefret edilen, fahişe ve azize, eş ve bakire, ben anne ve kızım. Annemin
vücudunun bölümleriyim. Ben temizim ve birçok oğlum var. Hem evliyim hem
bekarım. Doğruranım ve doğurmamış olanım. Ben barışım, ancak savaş benim
hakkımdan geldi. Ben maddeyim ve hiçbir maddesi olmayanım. Benimle beraber
olmayan, beni bilmeyenlerdir. Benim madde olanlar, beni bilenlerdir.”
(Not: Aralık 1945’te
Mısır’ın Naghammadi bölgesine yakın Sheneset’de Papirüs üzerinde 13 ciltten
oluşan ve toplam 1196 sayfalık, içinde 55 anlaşma olan yani bir kütüphane olan
büyük bir küp bulundu. Gnostik dökümanlar (bu terim gnosisden gelmekte ve bu da
bilgi anlamındadır.) Kıpti dilinde yazılmış ve tarihleri de 3. 5. asırlara
dayanır. Halen bugün bu önenmli evrakları saklayanların kimlikleri hakkında
rivayetler vardır. Büyük bir ihtimalle onları korumak ve gelecek nesillere
aktarmak için bırakmışlardır. Bazılarına göre Seth topluluğuna ait oldukları
söylenmekte… Tahminimce Mısır’In gnostik toplulukları bu metinleri saklamışlar
ve ilk hristiyanlar tarafından yapılan bir dolu katliamla beraber yavaş yavaş
kaybolmuşlardır. Bu metinlerin dağıtımlarıyla birlikte ortaya çıkan pek çok
engel bize neden bunca asırdır halk tarafından hiç bilinmeyişlerinin de bir
açıklaması olabilir. Çeşitli tartışmalar neticesinde bugün bu metinlerin hepsi
Kahire’deki Copde müzesinde yeniden bir araya getirildi. İngilizce’ye tercüme
edilmeye çalışılsa da Naghammadi metinler hala pek anlaşılamamaktadır. Bu
ilginç, eski gnostik metinleri saran garip bir sessizlik var.
Keşfedildiklerinde büyük sansasyonlar olmuştu. İki yıl sonra Ölüdeniz’deki
Esseni parşömenleri ortaya çıktı. Esseni metinleri, primitif Hristiyanlıktaki
metinlerle oldukça benzeyen yönlere sahip olmasına rağmen Naghammadi
metinleriyle hiçbir benzerlik göstermiyordu. Naghammadi’de bulunan metinlerde
Yahudi ve Hristiyan metinlerde verilmek istenenler yoktur. Orada da bir
Tanrı’dan, varlıktan bahsediliyor, ancak Demiurg veya Archonte adları altında
Dünya’yı yaratan Tanrıya benzeyen, kutsal bir varlıktan bahsedilir ancak daha
düşük seviyeli bir Tanrı’dır bu. Şu andaki insan vücudunu ve Dünyayı iyi
yaratamamış bir yapımcı olarak anlatılır. Demiurge kendini Tanrı zannetmekte
ancak gerçek Tanrı değil, daha doğrusu kötü bir melektir. Archon adında birçok
melek emrindedir. Bunlar da kötücül güçlerdir. Şefleri gibi onlar da gerçek
Tanrı’yı tanımıyorlardı (Ana Kaynak) çünkü onlar kendilerini Tanrı
zannediyorlardı. Bu gnostik metinlerden, dişi türünün kutsallığını öğreniyoruz.
Adı Sophia’dır. Yunanca’da bilge veya Barbelo. Kadın tipindeki Sophia aslında
İlk ana yapım yöntemini başlatan, spiritüelliği ve Ana İnsanlığı getirendi
fakat Demiurge’un ve gökten gelen Archonlarının açgözlülüğü ve kötülüğü nedeniyle
İnsanlık acımasız bir dünyaya doğru sürüklenmeye başlar. Spiritüel yapıları da
giderek hayvani vücutlara dönüşür. İsa gnostik metinlerde de mevcuttu; bir
kurtacı ama daha çok bir itirafçı olarak. O gerçek Tanrının dünyaya kim
olduğunu itiraf eden ve aynı zamanda Demurge’un ve Archonlarını, yani
düzenbazlarını açıklayan kişiydi. Çeşitli incelemelerimizde Naghammadi
metinlerine dönceğiz. Bize Tiamata’Nın rahibeleri hakkında çok net bilgiler
verecekler. Rahibeler Sophia adı altında yani bilgeler olarak geçerler. Anunnalar
Archon yani kötü güçler, Demiurge ise
sahte tanrıdır. )
NUDİMMUD-MİN-ME-LİMMU
Ona
verebilecek hiçbir şeyim yok. Bu cümle uzun bir süre beynimde dolaşıp durdu. Ta
ki zihnimde dehşet bir ışık çakana kadar… Uras’ın planlamacısı bana nazikçe
artık Abzu’nun sahibi olduğumu belirtmişti ve böylece birçok alana da sahiptim.
Yani istemeden çeşitli kolonilerimizin Abzuları bana miras kalmış oluyordu.
Bunu aslında biliyordum ama hiç önemsememiştim. Bu durum Mamitu’nun gözünden
kaçmamıştı. İşlerimle ilgilenmesinin sebebi sevginden miydi yoksa kendi
menfaatleri için mi… Ugunum (metresim) olunca Mamitutu tüm varlığıma da sahip
olacaktı. Bu soru hakkında daha net bir fikir edinmek için yeterli bilgim
yoktu. Bu nedenle bir sonraki görüşmemde Niamayı kullanarak hafızasını
inceleyip rahatlayacaktım. Düşüncelerimi unutabilmek için durmaksızın çalıştım.
Zaman çok hızlı bir şekilde akıyordu. Üç gün içinde ek olarak 1418 Nungal daha
yapmıştım. Mamitu’dan hiç haber yoktu ve kraliçemizle görüşmesinin neticesini
hala bilemiyordum. Kaderimi kabullenmeye ve Tiamata’nın vereceği cezayı çekmeye
hazırdım. Günün sonunda Ankida’ya karanlık çöktüğünde bir rahibe bana gelerek
büyük Mamitu Nammu’nun evine gitmem gerektiğini söyledi. Korkulan an gelmişti.
Alacakaranlıkta yola çıktım ve semaya gözlerimi kaldırdım. Göğümüzde yıldızlar
yavaş yavaş yayılıyor ve arkamda bulunan uzak bir ufukta da güneş çıkmaya
başlıyordu. Gözlerimi kısarak sonsuz büyüye doğru yani Upsu-ukinna’yı
inceliyordum. Upsu-ukinna Pleiadesin beşinci yıldızı… Yaratıcımla yeniden
temasa geçmeyeli birkaç gün olmuştu ancak olayların gidişatına bakılırsa tekrar
harekete geçmememdeki vicdan azabım yok olmuştu. Planlamacının yanına girmeden
önce dışarıdan hiçbir giriş yapılmaması için eagralırımı (çakra) kapattığımdan
emin oldum. Mamitu ile olacaklar mutlaka gizli kalmalıydı. Aslında tam olarak
ne olacaktı? Planlamacının kapısından geçerek umutsuz bir dilekte bulunduğumu
hatırlıyorum. Baş edemeyeceğim şey gerçekleşeceğine keşke hapse atılsaydım.
Antreye gelince, vazo
içinde bulunan bir tütsüden çıkan ince koku burnumu yaktı. Böylece hapsin veya
zirzilerin gündemde olmadığını da anladım. Geniş bir gülümsemeyle Mamitu ayakta
duruyordu ve asilce içeri girmemi söyledi. Bir reverans yaparak ona yaklaştım
ve aynı zamanda gizlice kendime söz vermiş olduğum şeyi yaptım; gerçek amacının
incelemek. Soğuk bir panik dalgası tüm vücudumu sardı. Bir kez daha anladım ki
Mamitu’Nun bana karşı hiçbir kötü fikri yoktu, sadece bana aşık olmuştu. Tüm
Eagraları mavi bir renkle tam bir uyum içinde dönüyorlardı. İçimde git gide
yükselen bir şefkat duygusu vardı, bana tamamen yabancı olan bu duyguyu benimle
paylaşmak istiyordu. Yaratım odasında onda keşfetmiş olduğum bu iç ateş,
planlamacımı git gide sarıyordu. “yaklaş oğlum, sen ki Nungallarımızın
Barag’ısın (kral) Gel öğrenimine başla ve planlamanın özünü deneyimle.” “Ne
oldu…” Yaklaşmaktaki tereddütümü görünce nazik eliyle ağzımı kapattı “sus,
Tiamata konusunda huzursuz olma, daha sonra konuşuruz. Her şey yolunda…” Yüzümü
okşadı, bir elimi alarak kusig (altın)le bezenmiş kirpiklerine götürdü. Mamitu
ilk görüşmemizden beri hiç değişmemişti. Tutkulu rahibe aparatını taşıyordu ve
ayaklarıyla omuzlarında parlayan cisimler vardı. Sadece parfümü değişikti.
Nilüfer esansını hatırlatıyordu. Mamitu beni kollarına alarak sıktı. Benden bir
parça daha kısaydı ve parmak uçlarına doğru yükseldi. Beni deneyimsiz ve
çekingen görünce parmaklarımı vücudununun şekillerini keşfetmem için
yönlendirdi. Dairesindeki sıcak hava içinde, iki elimi sırtına götürerek beyaz
elbisesinin düğmelerini açtırdı. Zorlukla açtım, o kadar vücudunu sıkıyordu ki
elbise aşağı düşmedi. Sakin bir şekilde beni bakışıyla hapsederek yavaşça
göğüslerini ortaya çıkardı. Elbisesi o kadar dardı ki güçlükle indirdim.
Parmaklarım parlıyordu ve hafif yapışkan olmuştu. O anda anladım ki bütün
vücudu parlak bir maddeyle kaplanmıştı. Bu ilahi madde çok şeffaftı fakat gözle
görülebiliyordu. Diz hizasına gelince elbisesi birden ayakları dibine düştü.
Ayağa kalktığımda Mamitu çıplak vücudunu bana dolayarak yanağını yüzüme
bastırdı. Yeniden planlamacıların garip adeti olan bu tuhaf uygulamayı dudağıma
yaptı. Dili ağzımın içine girmişti. Beş kez dolandıktan sonra salyalarımız
birbirine karıştı. Birden nabzımın atışı sandığım şey damarlarımdaki kanını
atışıydı. Seksi bir şekilde Mamitu benim yeşil kıyafetimi çıkararak odanın
diğer ucuna fırlattı. Son anda ayakkabılarımı da çıkartarak yatağına beni
sürükledi ve minderlerin üzerine yatırdı. Hassas dudakları bir tüy gibi
vücuduma dokundu ve çıplak vücudumun her yerinde gezdi. Tamamen onun esiri
olmuştum. Ancak planlayıcım medeniyet göstererek, kalçamdan aşağı hiç inmeyerek
gözlerimin içine nazikçe baktı ve elini koydu. Yavaşça kulağıma “evet
aseksüelsin ama senden bir Nungal yapacağım ve sen en büyük Nungal sen
olacaksın.” Bu garip sözlerden sonra Mamitu ellerimi alarak ağır bir şekilde
çeşitli anasagraların bulunduğu yer ve bölgeleri tek tek gösterdi. Cinsel
organım yoktu ancak Mamitu benim ellerimi ve enerjinin alış verişini yapacak
uzman eller haline getirecekti. Onu güldüren birkaç deneyimden sonra bana
öğretmiş olduğu jestleri titizlikle yapmaya çalıştım. “Teskug’u (kutsal seks)
Usumgalların adlandırmuş olduğu Kundaliniyi uyandırmadan yapamazsın. Bunu
duymuşsundur. Büyük bir ihtimalle meditasyon yaparak onu zaten uyandırıyorsun.”
“Evet Kundaliniyi biliyorum. Her birimizin içinde olan gizli enerjiyi idare
eden, bu enerji sonsuz ve en üst farkındalık halidir. Onsuz niamayı kullanamam.
Kundalini aktif olmadığında varlık bir anca hayvandır, o aktif olamadığında
gerçek bir anlayış ortaya çıkmaz.” “Bravo çocuğum, o halde bildiğin üzere
Kundalini ana yedi eagranın ilki seviyesinde bir mus (yılan) gibi çöreklenmiş
durumda. Ona da muladhara deniyor. Ancak bilmediğin kundalinin dişi olduğudur.
Ana enerji her şeyin matrisi. İşte bizi uga-mus yılanın halkına asimile
etmelerinin asıl nedenini öğrenmiş oldun.
(not: Hindu felsefesinde
kundalini halkaları yapan ve genital bölgede bulunan iki suptil akıma
bölünmekte. (ida ve pingala) ve omuriliğe doğru iki yılan gibi birbirine
dolanarak çıkarlar. Bu iki akım birbirine zıt şekilde dolanmakta ve bir nevi
merdiven oluşturarak yedi ana çakradan geçerler. Buda uygulama yapan için bu
enerjiyi yükseltmelerini evrensel yaradana yaklaşmaları ve aydınlanmayı ancak
aynı zamanda da iç kutsallığa yaklaşmayı da sağlar. Kundalinin Sümer dilindeki
açıklaması bize hem derin hemde ana ifadesini verecek. Kun merdiven , da güç,
li alevlenmek parlamak, ni vücut yani kundalini vücudu alevlendiren güçlü
merdiven demektir. İlk 7 çakranın
Sanskrit ismi muladhara (kökün yeri) en alt kısımda bulunmakta (omuriliğin en
altında). Dil bilimciler memnun olmayacak. Bu terim tanrılar dilinde:
mul-ad-hara olarak tercüme edilir. Buda kaseden yayılan aydınlık anlamına
gelir. bir kez açıldığında muladhara diğer enerji merkezlerine doğru bir
açılmayı sağlamaktadır. Tramplen rolü oynamaktadır. Kasenin manası daha sonra
ki bölümlerimizde ana tanrıçayla olan kutsal birleşim de ele alınacaktır. Bu
konu kundalinin ezoterik gerçek tanımıyla ve sembolüyle alakalı. )
“Her birimiz kundalinin
yükseliş bilimine sahibiz. Kısmen bildiğin mistik yolu da uygularız. Ya da seks
yolunu. Kundalini eagralarımız üzerinde etki yaparak titreşim ve enerji sağlar.
Sıvılarımızın kimyasal yapısı üzerinde de etkisi vardır. Sonra bu enerji cinsel
organımıza akan sıvılarla birleşmekte. Gördüğün gibi kundalini bize de güç
getirmekte. Ancak niama ile hiçbir ilgisi yoktur. Biz amasutumlar daha çok
kundalimi demeyi tercih ediyoruz. Neden biliyor musun? Kundaliniyi heceledim.
ve bin merdiven gücü? Bu bin rakamının burada ne işi vardı anlamadım. Ancak
birden hatırladım ki bu rakam sonsuzluğu temsil ediyordu. “Kundalini
sonsuzluğun merdiven gücü mü?”
“çok iyi ancak bilmen
gerekiyor ki bu rakam bizim için taltal’ı (bilgeliği) temsil ediyor. Yani kundalini
taltalın merdiven gücüdür.”
Böylece Mamitu ve ben
meditasyonlarla çok uzun süren çeşitli egzersizler yapmaya başladık. Öğrendiğim
her şeyi silmem gerekti. Meditasyonlarım hiçbir zaman 7 sagrayı
çalıştırmamıştı. Aslında meditasyonumda hiçbir zaman kundalini enerjisini
yukarı doğru yükseltme alışkanlığım yoktu. Ben niama kullanıyordum. Bu doğuştan
otomatiğe bağlanmıştı. Genlerimde yazılı olan bu refleks eagralarımı göz açıp
kapayana kadar harekete geçiriyordu. Usumgalların gücünün anahtarı buradaydı. Ama
aynı zamanda da bu bir zayıflıktı. Çünkü çok çabuk yoruluyorlardı. Mamitu’nun
bana öğretmeye çalıştığı bu meditasyon yöntemi bana dişilerimizle aynı zaman
kavramında yaşamadığımızı öğretti. Biz erkekler çok kötü bir şekilde acele etme
alışkanlığına sahiptik. Sakince davranmam benim için tamamen yeni olan başka
bir zaman boyutuna çekmişti. Bu zor çalışmadan sonra bütün zihnim tuhaf
görüntülerle kaplanmıştı. Her yerden vizyon ve ışık huzmeleri geliyordu. Hem
inanılmaz hem tanımlanamazdı. Çok nadir olan netlik anlarımda Mamitu’nun
vücudunun benimle senkronize olduğunu gördüm. Ve planlama işinin olumlu
gittiğini anladım. Seksin iki cinsin teması olduğunu düşünüyordum fakat bu
egzersiz bana öyle olmadığını gösterdi. İnanılmaz olan gerçekleşti. Enerji
transferi ve bilgi alışverişi doğru bir şekilde çalıştı.
(not: Mamitu ve Sa’am
hindistanda uygulanan kutsal seksi gerçekleştirmişlerdi. Tantra adı altında
bilinen eserlerde. Bu metinler kozmoloji, yoga ve ana tanrıçaya nasıl
davranılacağını belirleyen kuralları içerir. Özet olarak tantrizm dişi
ibadetine dayanmaktadır. Ve bunu spiritüel yöntemlerle uygulamaktadır.
Ve kozmosun doğasını
insanoğlunun süptil yapısına entegre etmektedir. İki tane tantrik yöntem
vardır. Mistik olan. Tek yada çok kişi ile yapılan meditasyon yöntemi. Ve somut
olan. İki cinsin birleşimi yöntemi. Ancak her ikisinin de tek amacı vardır.
Seksüel enerjiyi omuriliğinden (kundaliniden) yedi ana çakradan geçirerek
uygulayanları daha üst bilinç seviyesine yükseltmektir. Böyle bir yöntem sonsuz
varlığı kutsal bir aydınlatmaya doğru götürür. Tepe çakradan bir ışık yükselişi
hissedilir. Tantra kelimesinin Sümerce tan-ta-ra. Tercümesi ışık getiren veya
saflaştıran anlamındadır. )
Bu egzersizlerimizin sonunda beni kollarının arasına aldı.
Mamitu’nun da göndermiş olduğu bir dolu görüntülerin halen şoku altındaydım.
Bunca yumuşaklık ve zarafet içinde ona karşı olan tüm şüphelerim de yok
olmuştu.
“Yumuşak ve arzulanan
Nindigir,lütfen, senden şüphe ettiğim için özürlerimi kabul et.
Ölçülemez bir iyiliğe sahipsin.
Bense zavallı bir alagniyim ve ne pahasına olursa olsun senin ve Amasutumların
hizmetindeyim.”
“Asil Am, senden başka
türlüsünü beklemezdim ancak lütfen kendini suistimal edip durma. Duygusal ve
iyi bir varlıksın ancak aynı zamanda da yaradanının zayıf bir kopyası…Rahat ol,
niyetim seni kölem yapmak değil. Nitahlamum yapmak ve senin kutsal destekçin
olmak. Amasutumlar bir erkeğin bir nindigir kadar hassas olabileceğini
görecekler. Rüyalarımda sıklıkla gördüğüm varlık sensin. Nedenini henüz bilemesem
de Amasutumlar sana ömür boyu minnettar olacaklar.”
Neden bahsediyordu? Mamitu
geleceği mi görüyordu yoksa?
“Sa’am yeteneklisin. An
seni öyle bir proglamladı ki hiçbir zaman farkına varma diye… Seni amaçları
için kullanabilmek adına bir Anunna olarak yaratmış. Herkes bilir ki yarım bir
varlık, her zaman yaratıcısına daha iyi hizmet eder.”
Mamitu, yatağın üzerinde
dizlerinin üzerine kalkarak başımı göğsüne yasladı. Planlamacı anaçtı. Bunu
tanımlayacağım en doğru kelime buydu.
“Oğülum şüphelerini
biliyorum, babanın tırnaklarından seni koruyacağım. Artık bana güvenmektesin ve
barış için doğru seçimleri beraber yapmak için çalışabileceğiz.”
“Barış için nasıl
çalışabilirim? Baragımızı öldürdüm!”
“Tiamata eşinin zayıf
yönlerini çok iyi biliyordu. Yok olmasına üzüldü ve ilk defa haklı olmasına
rağmen onu dinlemediği için de kendisine kızmakta. Ancak onu deli ve yerinde
duramaz biri olarak görüyorduk. Eres (kraliçemiz) bir gün onun güçlerinin
kendine döneceğini ve başkasının onun yerini alacağını biliyordu. Bir Usumgalın
onun yerini alacağından korkardık ve Tiamat’a abzu’nun yeni baragının benim
metresim olduğunu bilmesi onu rahatlattı. Yanımda olmanın senin için bir
güvence olduğunu ve kararlarıma karşı da sonsuz bir güveni olduğunu biliyorum.
Benimle beraber olan bu birleşme de düşünceleri yumuşatacaktır. Bu itirafların
sayesinde Tiamata ile beraber Sukkallarla temasa geçtik ve onlar şu anda MulMul
(pleiades) a doğru yönelmekteler, An’In olduğu gezegeni Duku’yu incelemek için.
Orada bulunan birkaç nindigirimizle temasa geçecekler.” Yerimden sıçradım. Eğer nindigirlerimizle
temasa geçerlerse hepsi öldürülürler. Mutlaka durdurulması lazım.” “Sevgili
nitahlamım korkma, bu yine senin yratıcının sana yapmış olduğu programlardan birinin
neticesidir. Lütfen kafandan bu çirkin düşünceyi çıkar. Çünkü biliyorsun ki ne
kadar çok bunu düşünürsen o kadar da kolayca yaratırsın. Niamaya sahipsin.
Kendine ve bize karşı dönebilecek bir güç olarak kullanma onu. Sevgili erkeğim,
düşüncelerin kölesi olma.”
Mamitu çok aydındı ama
bazı konularda da çok inatçıydı.
“Sevgili Nammu
(kaderlerden sorumlu dişi), ben bir erkek değilim ve bir kadistu da değilim.”
Rahibe gözlerini yukarıya
doğru kaldırarak başını salladı. “Yanılıyorsun Sa’am şu anda tam eğitim
aşamasındasın ve gördüğüm kadarıyla çok iyi gidiyorsun. Sana iletmiş olduğum
görüntüleri kanalize etmeyi başardın ve bunu da sadece ellerinin temasıyla
yapmış oldun ki bu çok şaşırtıcıdır. Sen büyük bir kadistu olacaksın. Anatomine
gelince ikimizin de genetikçi olduğunu unutuyorsun. Ben aynı zamanda bir
cerrahım ve zamanı gelince bir seks organı vereceğim. Gesin olduğunda seni bir
Nungal ve benim baragım yapacağım. O zaman sana öğrettiğimi diğerlerine de
öğreteceksin. Seni rahatlatayım, sürekli çalışmak zorunda da olmayacağız. Bizim
Namkiagnamızı da düşünceğiz (aşkımızı) O zaman sen beni onore edecek ve sırf
keyif için birleşeceğiz. Göreceksin çok zevklidir.” “Namkiagna, bu terim ne demek?” Ona başka soru sormadım çünkü çok yorgunduk.
Biribirimize sarıldık ve Mamitu bir bacağı ve kolu bana dolanmış şekilde uyudu.
Böylece amasutumlarla, yani gururlu yılan halkıyla ve onu takip eden sonsuz
sembol olan iki birbirine dolanmış yılana bağlılığım başlamış oldu. O günden
sonra büyük Mamitu Nammu beni nitahlamı olarak aldı ve bana sonsuz güvenini vermiş
oldu. Acaba bu nedenle mi Namkiagna kelimesini kullanmıştı? Ertesi gün mamitu
ve ben Nanülkara’da bulunan Abzu’ya yeni evimize taşındık. Onun onayıyla Mamitu
yerine artık mami ya da MAm diyordum. Bizler için yani Nungal ve rahibelerin
camiasında bu iki terim anaçlık ve şefkati temsil etmektedir. Bugün Uras’ta
hala birçok dilde aynı anlama gelmektedir.
(Not. Sukkal: Sümercede
mesajcı, elçi demektir. Sukkallar kadistuların hizmetindedir. Sümer Asiro
BAbilon geleneklerinde Sukkallar kuş vücutlu insanlardır ve sırtlarında büyük
kanatları vardı. Yunancada Angelos, elçi demektir ve Sukkallar İncil’deki
melekler gibi görevlere sahiplerdi. Mesela, cennetteki ağaçları korumak gibi.
Namkiagna kelimesi Sanskritçede aşk, arzu, kama olarak ifade edilir. Sümercede kam-ma
bağlılığı ve arzunun kaynağını işaret eder.
Sümercede mam-marna anne
demektir. Tabletlerde düzenli olarak bulunur ve her seferinde ana tanrıça,
dünyanın annesi veya doğurganlığın tanrıçası olarak geçer.
(Kilden yapılan dişi reptilian heykeli İ.Ö 5000 yıl Obeyid dönemine aittir. Bu
heykelcikte başlarının üstünde bir uzantı vardır, omuzlarındaki pastillerde bu
aynı yuvarlaklar, Mayada da üst düzey mevkilerdeki kişilerde görülebilir.
Bunlar anlayışı, mantığı, hafızayı temsil eder. Mayadaki ol sümerdeki Ul’ü
anımsatır, yani süsü, parlamayı, ayrıcalığı ve korunmayı… Bu pastillerin de kuvart gibi kristallerden
yapılması bilgi açısından alış verişi de simgeliyordu.)