Anton Parks

Anton Parks
İlk resimdeki Sa'am, Enki'dir. Kaynaklara ulaşmak için Anton Parks'ın websitesini resmi tıklayarak ziyaret edin.

26 Şubat 2015 Perşembe

7.BÖLÜM / 4.KISIM

ÖĞRETMEN ve ÖĞRENCİSİ

Naghammadr’deki tabletlerden alıntı : “Güç tarafından gönderildim. Ben ilk ve sonum. Onurlandırılan ve nefret edilen, fahişe ve azize, eş ve bakire, ben anne ve kızım. Annemin vücudunun bölümleriyim. Ben temizim ve birçok oğlum var. Hem evliyim hem bekarım. Doğruranım ve doğurmamış olanım. Ben barışım, ancak savaş benim hakkımdan geldi. Ben maddeyim ve hiçbir maddesi olmayanım. Benimle beraber olmayan, beni bilmeyenlerdir. Benim madde olanlar, beni bilenlerdir.”

(Not: Aralık 1945’te Mısır’ın Naghammadi bölgesine yakın Sheneset’de Papirüs üzerinde 13 ciltten oluşan ve toplam 1196 sayfalık, içinde 55 anlaşma olan yani bir kütüphane olan büyük bir küp bulundu. Gnostik dökümanlar (bu terim gnosisden gelmekte ve bu da bilgi anlamındadır.) Kıpti dilinde yazılmış ve tarihleri de 3. 5. asırlara dayanır. Halen bugün bu önenmli evrakları saklayanların kimlikleri hakkında rivayetler vardır. Büyük bir ihtimalle onları korumak ve gelecek nesillere aktarmak için bırakmışlardır. Bazılarına göre Seth topluluğuna ait oldukları söylenmekte… Tahminimce Mısır’In gnostik toplulukları bu metinleri saklamışlar ve ilk hristiyanlar tarafından yapılan bir dolu katliamla beraber yavaş yavaş kaybolmuşlardır. Bu metinlerin dağıtımlarıyla birlikte ortaya çıkan pek çok engel bize neden bunca asırdır halk tarafından hiç bilinmeyişlerinin de bir açıklaması olabilir. Çeşitli tartışmalar neticesinde bugün bu metinlerin hepsi Kahire’deki Copde müzesinde yeniden bir araya getirildi. İngilizce’ye tercüme edilmeye çalışılsa da Naghammadi metinler hala pek anlaşılamamaktadır. Bu ilginç, eski gnostik metinleri saran garip bir sessizlik var. Keşfedildiklerinde büyük sansasyonlar olmuştu. İki yıl sonra Ölüdeniz’deki Esseni parşömenleri ortaya çıktı. Esseni metinleri, primitif Hristiyanlıktaki metinlerle oldukça benzeyen yönlere sahip olmasına rağmen Naghammadi metinleriyle hiçbir benzerlik göstermiyordu. Naghammadi’de bulunan metinlerde Yahudi ve Hristiyan metinlerde verilmek istenenler yoktur. Orada da bir Tanrı’dan, varlıktan bahsediliyor, ancak Demiurg veya Archonte adları altında Dünya’yı yaratan Tanrıya benzeyen, kutsal bir varlıktan bahsedilir ancak daha düşük seviyeli bir Tanrı’dır bu. Şu andaki insan vücudunu ve Dünyayı iyi yaratamamış bir yapımcı olarak anlatılır. Demiurge kendini Tanrı zannetmekte ancak gerçek Tanrı değil, daha doğrusu kötü bir melektir. Archon adında birçok melek emrindedir. Bunlar da kötücül güçlerdir. Şefleri gibi onlar da gerçek Tanrı’yı tanımıyorlardı (Ana Kaynak) çünkü onlar kendilerini Tanrı zannediyorlardı. Bu gnostik metinlerden, dişi türünün kutsallığını öğreniyoruz. Adı Sophia’dır. Yunanca’da bilge veya Barbelo. Kadın tipindeki Sophia aslında İlk ana yapım yöntemini başlatan, spiritüelliği ve Ana İnsanlığı getirendi fakat Demiurge’un ve gökten gelen Archonlarının açgözlülüğü ve kötülüğü nedeniyle İnsanlık acımasız bir dünyaya doğru sürüklenmeye başlar. Spiritüel yapıları da giderek hayvani vücutlara dönüşür. İsa gnostik metinlerde de mevcuttu; bir kurtacı ama daha çok bir itirafçı olarak. O gerçek Tanrının dünyaya kim olduğunu itiraf eden ve aynı zamanda Demurge’un ve Archonlarını, yani düzenbazlarını açıklayan kişiydi. Çeşitli incelemelerimizde Naghammadi metinlerine dönceğiz. Bize Tiamata’Nın rahibeleri hakkında çok net bilgiler verecekler. Rahibeler Sophia adı altında yani bilgeler olarak geçerler. Anunnalar Archon yani kötü güçler, Demiurge ise
sahte tanrıdır. )


NUDİMMUD-MİN-ME-LİMMU

         Ona verebilecek hiçbir şeyim yok. Bu cümle uzun bir süre beynimde dolaşıp durdu. Ta ki zihnimde dehşet bir ışık çakana kadar… Uras’ın planlamacısı bana nazikçe artık Abzu’nun sahibi olduğumu belirtmişti ve böylece birçok alana da sahiptim. Yani istemeden çeşitli kolonilerimizin Abzuları bana miras kalmış oluyordu. Bunu aslında biliyordum ama hiç önemsememiştim. Bu durum Mamitu’nun gözünden kaçmamıştı. İşlerimle ilgilenmesinin sebebi sevginden miydi yoksa kendi menfaatleri için mi… Ugunum (metresim) olunca Mamitutu tüm varlığıma da sahip olacaktı. Bu soru hakkında daha net bir fikir edinmek için yeterli bilgim yoktu. Bu nedenle bir sonraki görüşmemde Niamayı kullanarak hafızasını inceleyip rahatlayacaktım. Düşüncelerimi unutabilmek için durmaksızın çalıştım. Zaman çok hızlı bir şekilde akıyordu. Üç gün içinde ek olarak 1418 Nungal daha yapmıştım. Mamitu’dan hiç haber yoktu ve kraliçemizle görüşmesinin neticesini hala bilemiyordum. Kaderimi kabullenmeye ve Tiamata’nın vereceği cezayı çekmeye hazırdım. Günün sonunda Ankida’ya karanlık çöktüğünde bir rahibe bana gelerek büyük Mamitu Nammu’nun evine gitmem gerektiğini söyledi. Korkulan an gelmişti. Alacakaranlıkta yola çıktım ve semaya gözlerimi kaldırdım. Göğümüzde yıldızlar yavaş yavaş yayılıyor ve arkamda bulunan uzak bir ufukta da güneş çıkmaya başlıyordu. Gözlerimi kısarak sonsuz büyüye doğru yani Upsu-ukinna’yı inceliyordum. Upsu-ukinna Pleiadesin beşinci yıldızı… Yaratıcımla yeniden temasa geçmeyeli birkaç gün olmuştu ancak olayların gidişatına bakılırsa tekrar harekete geçmememdeki vicdan azabım yok olmuştu. Planlamacının yanına girmeden önce dışarıdan hiçbir giriş yapılmaması için eagralırımı (çakra) kapattığımdan emin oldum. Mamitu ile olacaklar mutlaka gizli kalmalıydı. Aslında tam olarak ne olacaktı? Planlamacının kapısından geçerek umutsuz bir dilekte bulunduğumu hatırlıyorum. Baş edemeyeceğim şey gerçekleşeceğine keşke hapse atılsaydım.
Antreye gelince, vazo içinde bulunan bir tütsüden çıkan ince koku burnumu yaktı. Böylece hapsin veya zirzilerin gündemde olmadığını da anladım. Geniş bir gülümsemeyle Mamitu ayakta duruyordu ve asilce içeri girmemi söyledi. Bir reverans yaparak ona yaklaştım ve aynı zamanda gizlice kendime söz vermiş olduğum şeyi yaptım; gerçek amacının incelemek. Soğuk bir panik dalgası tüm vücudumu sardı. Bir kez daha anladım ki Mamitu’Nun bana karşı hiçbir kötü fikri yoktu, sadece bana aşık olmuştu. Tüm Eagraları mavi bir renkle tam bir uyum içinde dönüyorlardı. İçimde git gide yükselen bir şefkat duygusu vardı, bana tamamen yabancı olan bu duyguyu benimle paylaşmak istiyordu. Yaratım odasında onda keşfetmiş olduğum bu iç ateş, planlamacımı git gide sarıyordu. “yaklaş oğlum, sen ki Nungallarımızın Barag’ısın (kral) Gel öğrenimine başla ve planlamanın özünü deneyimle.” “Ne oldu…” Yaklaşmaktaki tereddütümü görünce nazik eliyle ağzımı kapattı “sus, Tiamata konusunda huzursuz olma, daha sonra konuşuruz. Her şey yolunda…” Yüzümü okşadı, bir elimi alarak kusig (altın)le bezenmiş kirpiklerine götürdü. Mamitu ilk görüşmemizden beri hiç değişmemişti. Tutkulu rahibe aparatını taşıyordu ve ayaklarıyla omuzlarında parlayan cisimler vardı. Sadece parfümü değişikti. Nilüfer esansını hatırlatıyordu. Mamitu beni kollarına alarak sıktı. Benden bir parça daha kısaydı ve parmak uçlarına doğru yükseldi. Beni deneyimsiz ve çekingen görünce parmaklarımı vücudununun şekillerini keşfetmem için yönlendirdi. Dairesindeki sıcak hava içinde, iki elimi sırtına götürerek beyaz elbisesinin düğmelerini açtırdı. Zorlukla açtım, o kadar vücudunu sıkıyordu ki elbise aşağı düşmedi. Sakin bir şekilde beni bakışıyla hapsederek yavaşça göğüslerini ortaya çıkardı. Elbisesi o kadar dardı ki güçlükle indirdim. Parmaklarım parlıyordu ve hafif yapışkan olmuştu. O anda anladım ki bütün vücudu parlak bir maddeyle kaplanmıştı. Bu ilahi madde çok şeffaftı fakat gözle görülebiliyordu. Diz hizasına gelince elbisesi birden ayakları dibine düştü. Ayağa kalktığımda Mamitu çıplak vücudunu bana dolayarak yanağını yüzüme bastırdı. Yeniden planlamacıların garip adeti olan bu tuhaf uygulamayı dudağıma yaptı. Dili ağzımın içine girmişti. Beş kez dolandıktan sonra salyalarımız birbirine karıştı. Birden nabzımın atışı sandığım şey damarlarımdaki kanını atışıydı. Seksi bir şekilde Mamitu benim yeşil kıyafetimi çıkararak odanın diğer ucuna fırlattı. Son anda ayakkabılarımı da çıkartarak yatağına beni sürükledi ve minderlerin üzerine yatırdı. Hassas dudakları bir tüy gibi vücuduma dokundu ve çıplak vücudumun her yerinde gezdi. Tamamen onun esiri olmuştum. Ancak planlayıcım medeniyet göstererek, kalçamdan aşağı hiç inmeyerek gözlerimin içine nazikçe baktı ve elini koydu. Yavaşça kulağıma “evet aseksüelsin ama senden bir Nungal yapacağım ve sen en büyük Nungal sen olacaksın.” Bu garip sözlerden sonra Mamitu ellerimi alarak ağır bir şekilde çeşitli anasagraların bulunduğu yer ve bölgeleri tek tek gösterdi. Cinsel organım yoktu ancak Mamitu benim ellerimi ve enerjinin alış verişini yapacak uzman eller haline getirecekti. Onu güldüren birkaç deneyimden sonra bana öğretmiş olduğu jestleri titizlikle yapmaya çalıştım. “Teskug’u (kutsal seks) Usumgalların adlandırmuş olduğu Kundaliniyi uyandırmadan yapamazsın. Bunu duymuşsundur. Büyük bir ihtimalle meditasyon yaparak onu zaten uyandırıyorsun.” “Evet Kundaliniyi biliyorum. Her birimizin içinde olan gizli enerjiyi idare eden, bu enerji sonsuz ve en üst farkındalık halidir. Onsuz niamayı kullanamam. Kundalini aktif olmadığında varlık bir anca hayvandır, o aktif olamadığında gerçek bir anlayış ortaya çıkmaz.” “Bravo çocuğum, o halde bildiğin üzere Kundalini ana yedi eagranın ilki seviyesinde bir mus (yılan) gibi çöreklenmiş durumda. Ona da muladhara deniyor. Ancak bilmediğin kundalinin dişi olduğudur. Ana enerji her şeyin matrisi. İşte bizi uga-mus yılanın halkına asimile etmelerinin asıl nedenini öğrenmiş oldun.

(not: Hindu felsefesinde kundalini halkaları yapan ve genital bölgede bulunan iki suptil akıma bölünmekte. (ida ve pingala) ve omuriliğe doğru iki yılan gibi birbirine dolanarak çıkarlar. Bu iki akım birbirine zıt şekilde dolanmakta ve bir nevi merdiven oluşturarak yedi ana çakradan geçerler. Buda uygulama yapan için bu enerjiyi yükseltmelerini evrensel yaradana yaklaşmaları ve aydınlanmayı ancak aynı zamanda da iç kutsallığa yaklaşmayı da sağlar. Kundalinin Sümer dilindeki açıklaması bize hem derin hemde ana ifadesini verecek. Kun merdiven , da güç, li alevlenmek parlamak, ni vücut yani kundalini vücudu alevlendiren güçlü merdiven demektir.  İlk 7 çakranın Sanskrit ismi muladhara (kökün yeri) en alt kısımda bulunmakta (omuriliğin en altında). Dil bilimciler memnun olmayacak. Bu terim tanrılar dilinde: mul-ad-hara olarak tercüme edilir. Buda kaseden yayılan aydınlık anlamına gelir. bir kez açıldığında muladhara diğer enerji merkezlerine doğru bir açılmayı sağlamaktadır. Tramplen rolü oynamaktadır. Kasenin manası daha sonra ki bölümlerimizde ana tanrıçayla olan kutsal birleşim de ele alınacaktır. Bu konu kundalinin ezoterik gerçek tanımıyla ve sembolüyle alakalı. )


“Her birimiz kundalinin yükseliş bilimine sahibiz. Kısmen bildiğin mistik yolu da uygularız. Ya da seks yolunu. Kundalini eagralarımız üzerinde etki yaparak titreşim ve enerji sağlar. Sıvılarımızın kimyasal yapısı üzerinde de etkisi vardır. Sonra bu enerji cinsel organımıza akan sıvılarla birleşmekte. Gördüğün gibi kundalini bize de güç getirmekte. Ancak niama ile hiçbir ilgisi yoktur. Biz amasutumlar daha çok kundalimi demeyi tercih ediyoruz. Neden biliyor musun? Kundaliniyi heceledim. ve bin merdiven gücü? Bu bin rakamının burada ne işi vardı anlamadım. Ancak birden hatırladım ki bu rakam sonsuzluğu temsil ediyordu. “Kundalini sonsuzluğun merdiven gücü mü?”
“çok iyi ancak bilmen gerekiyor ki bu rakam bizim için taltal’ı (bilgeliği) temsil ediyor. Yani kundalini taltalın merdiven gücüdür.”
Böylece Mamitu ve ben meditasyonlarla çok uzun süren çeşitli egzersizler yapmaya başladık. Öğrendiğim her şeyi silmem gerekti. Meditasyonlarım hiçbir zaman 7 sagrayı çalıştırmamıştı. Aslında meditasyonumda hiçbir zaman kundalini enerjisini yukarı doğru yükseltme alışkanlığım yoktu. Ben niama kullanıyordum. Bu doğuştan otomatiğe bağlanmıştı. Genlerimde yazılı olan bu refleks eagralarımı göz açıp kapayana kadar harekete geçiriyordu. Usumgalların gücünün anahtarı buradaydı. Ama aynı zamanda da bu bir zayıflıktı. Çünkü çok çabuk yoruluyorlardı. Mamitu’nun bana öğretmeye çalıştığı bu meditasyon yöntemi bana dişilerimizle aynı zaman kavramında yaşamadığımızı öğretti. Biz erkekler çok kötü bir şekilde acele etme alışkanlığına sahiptik. Sakince davranmam benim için tamamen yeni olan başka bir zaman boyutuna çekmişti. Bu zor çalışmadan sonra bütün zihnim tuhaf görüntülerle kaplanmıştı. Her yerden vizyon ve ışık huzmeleri geliyordu. Hem inanılmaz hem tanımlanamazdı. Çok nadir olan netlik anlarımda Mamitu’nun vücudunun benimle senkronize olduğunu gördüm. Ve planlama işinin olumlu gittiğini anladım. Seksin iki cinsin teması olduğunu düşünüyordum fakat bu egzersiz bana öyle olmadığını gösterdi. İnanılmaz olan gerçekleşti. Enerji transferi ve bilgi alışverişi doğru bir şekilde çalıştı.

(not: Mamitu ve Sa’am hindistanda uygulanan kutsal seksi gerçekleştirmişlerdi. Tantra adı altında bilinen eserlerde. Bu metinler kozmoloji, yoga ve ana tanrıçaya nasıl davranılacağını belirleyen kuralları içerir. Özet olarak tantrizm dişi ibadetine dayanmaktadır. Ve bunu spiritüel yöntemlerle uygulamaktadır.
Ve kozmosun doğasını insanoğlunun süptil yapısına entegre etmektedir. İki tane tantrik yöntem vardır. Mistik olan. Tek yada çok kişi ile yapılan meditasyon yöntemi. Ve somut olan. İki cinsin birleşimi yöntemi. Ancak her ikisinin de tek amacı vardır. Seksüel enerjiyi omuriliğinden (kundaliniden) yedi ana çakradan geçirerek uygulayanları daha üst bilinç seviyesine yükseltmektir. Böyle bir yöntem sonsuz varlığı kutsal bir aydınlatmaya doğru götürür. Tepe çakradan bir ışık yükselişi hissedilir. Tantra kelimesinin Sümerce tan-ta-ra. Tercümesi ışık getiren veya saflaştıran anlamındadır. )
         Bu egzersizlerimizin sonunda beni kollarının arasına aldı. Mamitu’nun da göndermiş olduğu bir dolu görüntülerin halen şoku altındaydım. Bunca yumuşaklık ve zarafet içinde ona karşı olan tüm şüphelerim de yok olmuştu.
“Yumuşak ve arzulanan Nindigir,lütfen, senden şüphe ettiğim için özürlerimi kabul et.
Ölçülemez bir iyiliğe sahipsin. Bense zavallı bir alagniyim ve ne pahasına olursa olsun senin ve Amasutumların hizmetindeyim.”
“Asil Am, senden başka türlüsünü beklemezdim ancak lütfen kendini suistimal edip durma. Duygusal ve iyi bir varlıksın ancak aynı zamanda da yaradanının zayıf bir kopyası…Rahat ol, niyetim seni kölem yapmak değil. Nitahlamum yapmak ve senin kutsal destekçin olmak. Amasutumlar bir erkeğin bir nindigir kadar hassas olabileceğini görecekler. Rüyalarımda sıklıkla gördüğüm varlık sensin. Nedenini henüz bilemesem de Amasutumlar sana ömür boyu minnettar olacaklar.”
Neden bahsediyordu? Mamitu geleceği mi görüyordu yoksa?
“Sa’am yeteneklisin. An seni öyle bir proglamladı ki hiçbir zaman farkına varma diye… Seni amaçları için kullanabilmek adına bir Anunna olarak yaratmış. Herkes bilir ki yarım bir varlık, her zaman yaratıcısına daha iyi hizmet eder.”
Mamitu, yatağın üzerinde dizlerinin üzerine kalkarak başımı göğsüne yasladı. Planlamacı anaçtı. Bunu tanımlayacağım en doğru kelime buydu.
“Oğülum şüphelerini biliyorum, babanın tırnaklarından seni koruyacağım. Artık bana güvenmektesin ve barış için doğru seçimleri beraber yapmak için çalışabileceğiz.”
“Barış için nasıl çalışabilirim? Baragımızı öldürdüm!”
“Tiamata eşinin zayıf yönlerini çok iyi biliyordu. Yok olmasına üzüldü ve ilk defa haklı olmasına rağmen onu dinlemediği için de kendisine kızmakta. Ancak onu deli ve yerinde duramaz biri olarak görüyorduk. Eres (kraliçemiz) bir gün onun güçlerinin kendine döneceğini ve başkasının onun yerini alacağını biliyordu. Bir Usumgalın onun yerini alacağından korkardık ve Tiamat’a abzu’nun yeni baragının benim metresim olduğunu bilmesi onu rahatlattı. Yanımda olmanın senin için bir güvence olduğunu ve kararlarıma karşı da sonsuz bir güveni olduğunu biliyorum. Benimle beraber olan bu birleşme de düşünceleri yumuşatacaktır. Bu itirafların sayesinde Tiamata ile beraber Sukkallarla temasa geçtik ve onlar şu anda MulMul (pleiades) a doğru yönelmekteler, An’In olduğu gezegeni Duku’yu incelemek için. Orada bulunan birkaç nindigirimizle temasa geçecekler.”  Yerimden sıçradım. Eğer nindigirlerimizle temasa geçerlerse hepsi öldürülürler. Mutlaka durdurulması lazım.” “Sevgili nitahlamım korkma, bu yine senin yratıcının sana yapmış olduğu programlardan birinin neticesidir. Lütfen kafandan bu çirkin düşünceyi çıkar. Çünkü biliyorsun ki ne kadar çok bunu düşünürsen o kadar da kolayca yaratırsın. Niamaya sahipsin. Kendine ve bize karşı dönebilecek bir güç olarak kullanma onu. Sevgili erkeğim, düşüncelerin kölesi olma.”
Mamitu çok aydındı ama bazı konularda da çok inatçıydı.
“Sevgili Nammu (kaderlerden sorumlu dişi), ben bir erkek değilim ve bir kadistu da değilim.”
Rahibe gözlerini yukarıya doğru kaldırarak başını salladı. “Yanılıyorsun Sa’am şu anda tam eğitim aşamasındasın ve gördüğüm kadarıyla çok iyi gidiyorsun. Sana iletmiş olduğum görüntüleri kanalize etmeyi başardın ve bunu da sadece ellerinin temasıyla yapmış oldun ki bu çok şaşırtıcıdır. Sen büyük bir kadistu olacaksın. Anatomine gelince ikimizin de genetikçi olduğunu unutuyorsun. Ben aynı zamanda bir cerrahım ve zamanı gelince bir seks organı vereceğim. Gesin olduğunda seni bir Nungal ve benim baragım yapacağım. O zaman sana öğrettiğimi diğerlerine de öğreteceksin. Seni rahatlatayım, sürekli çalışmak zorunda da olmayacağız. Bizim Namkiagnamızı da düşünceğiz (aşkımızı) O zaman sen beni onore edecek ve sırf keyif için birleşeceğiz. Göreceksin çok zevklidir.”  “Namkiagna, bu terim ne demek?”  Ona başka soru sormadım çünkü çok yorgunduk. Biribirimize sarıldık ve Mamitu bir bacağı ve kolu bana dolanmış şekilde uyudu. Böylece amasutumlarla, yani gururlu yılan halkıyla ve onu takip eden sonsuz sembol olan iki birbirine dolanmış yılana bağlılığım başlamış oldu. O günden sonra büyük Mamitu Nammu beni nitahlamı olarak aldı ve bana sonsuz güvenini vermiş oldu. Acaba bu nedenle mi Namkiagna kelimesini kullanmıştı? Ertesi gün mamitu ve ben Nanülkara’da bulunan Abzu’ya yeni evimize taşındık. Onun onayıyla Mamitu yerine artık mami ya da MAm diyordum. Bizler için yani Nungal ve rahibelerin camiasında bu iki terim anaçlık ve şefkati temsil etmektedir. Bugün Uras’ta hala birçok dilde aynı anlama gelmektedir.

(Not. Sukkal: Sümercede mesajcı, elçi demektir. Sukkallar kadistuların hizmetindedir. Sümer Asiro BAbilon geleneklerinde Sukkallar kuş vücutlu insanlardır ve sırtlarında büyük kanatları vardı. Yunancada Angelos, elçi demektir ve Sukkallar İncil’deki melekler gibi görevlere sahiplerdi. Mesela, cennetteki ağaçları korumak gibi. Namkiagna kelimesi Sanskritçede aşk, arzu, kama olarak ifade edilir. Sümercede kam-ma bağlılığı ve arzunun kaynağını işaret eder.
Sümercede mam-marna anne demektir. Tabletlerde düzenli olarak bulunur ve her seferinde ana tanrıça, dünyanın annesi veya doğurganlığın tanrıçası olarak geçer.

(Kilden yapılan dişi reptilian heykeli İ.Ö 5000 yıl Obeyid dönemine aittir. Bu heykelcikte başlarının üstünde bir uzantı vardır, omuzlarındaki pastillerde bu aynı yuvarlaklar, Mayada da üst düzey mevkilerdeki kişilerde görülebilir. Bunlar anlayışı, mantığı, hafızayı temsil eder. Mayadaki ol sümerdeki Ul’ü anımsatır, yani süsü, parlamayı, ayrıcalığı ve korunmayı…  Bu pastillerin de kuvart gibi kristallerden yapılması bilgi açısından alış verişi de simgeliyordu.)