MAMİTU VE SA’AM
Qumran
parşömenlerinden alıntı: “Kalbime bilgini açtın ve iyiliğinle beraber
kulaklarımı açtın. Fakat kalbim inliyor. Hata ve günahtan dolayı kalbim mum
gibi eriyor.”
GİRKU –TİLA
NUDİMMUD/MİN-EM-ES
Gezegenimizin
yüzeyine döndükten sonra çölün aldatıcı ve sert rüzgarı, Gigirlahımı yaratım
odasının yakınına konmama sebep oldu. İçeride faaliyette olan siensiarların
bilindik sesi beni yavaşça, uyanıkken gördüğüm o kabustan çekip çıkardı. Her
yöne doğru koşan rahibelere bakarsak, gizli görevimizin bilgisi tüm
gezegenimize yayılmıştı. Oraları incelerken uzakta Mamitu’nun bir grup
rahibeyle sohbet ettiğini gördüm. Yaklaşırken anladım ki Nammu (Mamitu)
yatağını paylaşacak olan kişiyi seçecek olan aziz takılarıyla donanmıştı. Mamitu’nun
uzun vücudu, dar beyaz bir kılıfa sarılıydı ve dizinin altına kadar yırtmacı
vardı; omuzlarıyla kolları da açıkta bırakılmıştı. Göğsünde bir zümrüt,
bileklerinde kusigden (altın) ince bilezikler, ayaklarında aynı metalle
işlenmiş sandaletler ve ona zarif, törensel bir çekicilik veren bir uyum
içindelerdi. Göründüğümde rahibeler sessizce ayrıldılar ve planlamacı kocaman
bir gülümsemeyle beni karşıladı. Ruhumun tamamen umutsuzluğa kapılmasına rağmen
bir süreliğine yapmış olduğum dehşeti saklayarak, tatlı amacıyla ilgili ona
iltifatlar yağdırdım. Onun adına mutlu olmuştum. Mamitu sevecen bir
gülümsemeyle bir şey anlatmaya çalıştıysa da yoğun duygudan boğazı düğümledi ve
sesi çıkmadı. Bu beklenmedik tepki karşısında şaşırmıştım. Tutkulu arzusunun
bir Nungala değil de bana karşı olduğunu hissettiğimde içten ürperdim. Ne kadar
da aptaldım! Onun ateşli ve damarlarında dolaşan belirsiz bir alevle yandığını
sezdim; bu da neydi böyle?! Onun varlığının derinliklerinde sezmiş olduğum
tatlı ve garip duygu, beklenmedik bir hastalık gibi içten onu kemiriyordu.
Sessiz kalmam ona çok şey söyledi. Mamitu düşüncelerimi tahmin etmişti. Hem
alınmış hem de rahatsız olmuştu. Derimiz yeşilimtraktı ve huzursuz olsak da
rengi değişmiyordu ama eğer o anda Mamitunun rengi daha açık olsaydı o zaman
utançtan ve karmaşadan kıpkırmızı olduğu görülebilirdi. Sonunda başı dik ve
onurlu bir şekilde toparlandı ve benimle konuşmaya karar verdi. “Ee Sa’am,
kararıma karşı bir itirazın mı vardı?” “Tabii ki hayır, ancak beklenmedikti.
Biraz da uygun değildi, o kadar.” Ona
reverans yapmadan sırtımı dönüp oradan ayrıldım. Bu bir hakaretti ancak kafamda
başka sorunlar vardı. Fakat isteklerini kabul etmek zorundaydım. Çünkü
kanunlarımıza göre reddetmek söz konusu bile değildi. İsteseydi anında uysal
kölesi yapabilirdi beni ve gizli kalmış tüm arzularını doyurmak için beni
zorlayabilirdi. Eğer yapabilseydim…Mutlaka
yapardım. Ayaklarına kapanır, seçilen her erkek gibi ona tapardım.
Böylece ilahi koruması altında olur ve ilahi prestijinin sayesinde
bağışlanabilir veya cezamı hafifletebilirdim. Mamitu benden şehvet objesi
yapardı. Bedenimi ona teslim ederek, yatağını paylaşır ve en çılgın, akla
hayale gelmeyecek arzularını tatmin etmeye çalışırdım. Çünkü bir rahibenin, bir
erkekten beklentisi ne olabilirdi ki? En özel kaprislerini yerine getirmekten
başka…Çok yorgundum ve kaderim konusunda hiçbir hayal kurmuyordum. İşkence
gören ruhumu düzeltebilmek için laboratuvardan bir köşesine sığındım. Bir an
önce karar almalıydım. Tiamata ile görüşüp başından sonuna her şeyi anlatmak
mı, ki bu yaratıcıma ihanet etmek bile olsa veya An’ı işini bitirmesine izin
vermek mi? Büyük bir bilmece. Her iki seçenekte de benim için iyi bir sonuç
yoktu. Felç olmuş gibi geri dönüşü olmayan düşüşümü bekliyordum. Bir süre sonra
arkamda, sandaletlerin çıkardığına benzer sesler duydum. Oydu. En kötüsünü
bekliyordum. Ona yaşatmış olduğum reddedilişe bakarsak Mamitu bunun telafisi
için her şeyi isteyebilirdi. Onuru kırılmış bir rahibenin kızgınlığını çekmeye
hazırdım. Yanıma yaklaştı ve beklenmedik bir şekilde nazik elini koluma koydu.
“Özür dilerim Sa’am. Biliyorsun uzaktan geliyorum ve uzaklaşmak bana bu
uygulamaların tamamen haksız olduğunu, hatta eski bir zamana ait olduğunu bana
hatırlatıyor. Umarım çok yakında bu adetler değişir ama henüz değişmedi. Bana
kendini zorunlu olarak vermeni istemiyorum. Sana..gerçekten arzu ediyorsan
özgürlüğünü verebilirim.” Tatlı Mamitu.
Gerçekten diğerleri gibi değildi. Onu Uras’ta bu kadar uzun süre yalnız kalmak
mı böyle yapmıştı? Asla bir rahibe, seçmiş olduğu erkeği özgür bırakmayı kabul
etmezdi. Çok güzel olmasının dışında, muhteşem iyi bir kalbi vardı. “Senin özür
dilememen gerekiyor, asil Nindigir. Eğer yapabilseydim, teklifini kabul ederdim
çünkü etmemek için deli olmak lazım. Benim ve yaratanımın bugüne kadar
karşılaştığı en şefkatli nindigirsin. Ancak sana açıklayamayacağım nedenlerden
dolayı isteğine cevap veremiyorum. Bil ki ismini öpüyorum ve seçiminden dolayı
büyük bir onur duyuyorum.” Bu sözler üzerine Mamitu, asil tavırlarına tekrar
büründü. Nazikçe kusig serpiştirilmiş gözkapaklarının altındaki canlı bakışıyla
ve çok az makyaj yapılmış dudaklarının kenarındaki bir tebessümle iki kolunu
belime dolayarak fısıldadı. “Ne kadar da gizemlisin Sa’am. Ancak kısmen
rahatlamıştım. Arzu ederim ki bir tek ismimi öpme. O kadarını da yapabilirsin
herhalde.” Bunca zarafet ve inat karşısında afallamıştım. Peki, madem arzusu
buydu onu bir öpücükle onurlandırabilirdim. O dönemlerde Ginabullar, Uras’taki
gibi öpüşmezlerdi. Eğer bir rahibe öpülme emri verdiyse, dudaklarından değil,
ayaklarından öpülürdü. Belki de dişilik karşısında boyun eğişimizin bir
göstergesiydi. bacaklarını saran uzun kılıfı takip ederek Saygıdeğer bir
şekilde önünde eğildim. Ayakları hafifçe parlıyordu ve bilmediğim, egzotik bir
parfümle yıkanmışlardı. Gerçekleştiremeden Mamitu benim seviyeme eğildi.
Gözlerimiz birbirlerine daha önce hiç olmadığı kadar yakınlaşmıştı. Çıplak
kalan omuzları da parlıyordu ve sarhoş edici b,r parfüm sürünmüştü.
Güzelliğinin karşısında esir olmuştum, bunu biliyordu. Rahibe, derin ve canlı
bakışlarıyla beni süzdü. Gözlerimiz daha çok kırmızıydı.
Fakat
planlamacınınkiler şahane bir bakır rengiydi ve içlerinde sarı, yeşil nüanslar
vardı. Ancak bu bir istisna değildi; dikkat etmiştim ki Nindigirlerimizin
bazırları parlak yeşil gözlere sahiplerdi. Ortam garip bir biçimde boğucu ve
sıcaktı. “Hayır, öyle değil. Bazı Kadistular böyle yapıyor….” Mamitu
dudaklarını benimkilerin üzerine koyarak, dilini ağzımın içine soktu. Bu
yöntemden dolayı şaşkın bir şekilde, nefesimi tutmam gerekir mi diye düşündüm.
Ani bir duygu tüm vücudumu dolaştı, sanki damarlarımda binlerce karınca
geziniyormuş gibi. Beni bu garip adetten serbest bıraktığında, aptallaşmış bir
halde ağzımda kusige benzeyen metal tadını tanıdım ve hiçbir şeye benzemeyen
şekerli bir tat da vardı. Dudaklarım yapış yapıştı. Mantıklı bir söz bulamadan,
“ağzının içi de parfümlü mü?” diye sordum. Mamitu gülmeye başladı. Böylesine
gülmesi biraz kırıcıydı. “Genç bulug, ağzımın içi değil. Kusig tozuyla karışık,
Uras’ın çiçekleriyle yapılmış bir parfüm vardı dudaklarımda.” Çaktırmadan,
parıldayan dudaklarına baktım ve gördüm ki gerçekten değerli metal çok ince bir
toz halinde sürülmüştü. Çok ciddi bir ses tonuyla, elini yüzümde gezdirerek
“yakışıklı Sa’am, asil yatağımı kabul etseydin sana çok şeyler öğretmek
isterdim.” “Kutsal Mi (dişi), arkadaşın olmak için seninle yatmam mı
gerekiyor?” Gözlerini eğerek tedirgin bir şekilde tekrar baktı. “Yani zevkine
göre olmadığımı mı anlamam lazım? Seni anlamıyorum. Tamamen aptal ve
anlamsızsın. Ancak sözüm vardı. Bundan sonra serbestsin.” Zavallı dişi,
anlayamazdı. Onun gözünde, gese sahip olmayan bir erkek mümkün değildi. Ayrıca, ilk örneğini temsil etmiş olduğum
Anunnaların anatomileri hakkında hiç bilgisi yoktu. Niçin bir erkek seksten
yoksun olsundu? Uras’ın planlamacısı Tiamata gibi Amasutumların çok yakında
yeniden çocuk doğuracaklarını umuyordu. Tam Mamitu burayı terk edecekken ayağa
kalkıp aniden kolunu tuttum, elime gözlerini dikti. “Nasıl cesaret edebilirsin?
Yeterince hata yapmadın mı?” Planlamacı, bakışlarıyla beni süzdü. Ancak bu
bakışmada, gözlerimdeki savunmasız ifadeyi görünce hemen sakinleşti. “Kaybolmuş
küçük çocuk…Halin iyi değil. Tek bir arzum var; o da, eğer yapabilrsem sana
yardım etmek. Oğlum bana açıl. İlk karşılaşmamızdan beri bana yalan
söylüyorsun. Sen ki, ağır bir sırrı gizlemek için durmadan zaman harcıyorsun.
Bu sefer dürüst olabilir ve yaratıcını unutabilir misin?” Hayret verici
rahibe!.. muhteşem öngörülü. Niamaya sahip olmamasına rağmen her şeye bir
cevabı var. Bana karşı duyguları içten. Bazen rahibeler oğlum kelimesini
kullanırlardı Ginabul erkeklere hitap ederken. Her seferinde Tiamata veya bir
rahibe bana bu şekilde seslendiğinde gerçek beni yakalıyordu ve bana
rahibelerin oğulları olduğumuzu hatırlatıyordu.
(Not: Amasutumlar
anaerkil bir sistem düzenlemişlerdi ve dişiler orada bir otoriteydi. Matriaka
(anaerkil) Latincede Mater Anne demek ve Yunanca da Arekhe yöneten, Sümercede
Materin hecelenmesi Ma-te-er, yani yaratan ve düzenleyen anlamında. Sümerdeki
Te yani yaratım veya temel yapım ilkel piktografik olarak aynı şekli alır. Bu
da birbirine yaklaşan iki yıldızdır. Demektir ki çok eski bir dönemde Te ve Mul
aynı anlama gelmekte. Bu keşif bize Mate-eri şöyle tercüme etmemizi sağlıyor;
yıldızları düzenleyen. Bu da Amasutumların uyguladığı planlama rolüne de
uygundur.)
“Asil Kadistu bana
gerçekten yardıma hazır mısın? Gerçekler bazen acıdır.” Mamitu yeniden canlı
gülüşüne döndü. “Dürüstlük beni hiçbir zaman korkutmamıştır, her şeye hazırım.
Evet, sana yardım etmek isterim. İstiyorum. Emrediyorum.” Acaba bu, kısmen de olsa işkencemin bitişi
miydi? Böyle uzanan bir eli nasıl geri iterdim? İtiraflarım nasıl bir şok
yaratacaktı ve beni güvensizlik ve tiksintiyle geri mi itecekti? Aslında soru
sorma saati değildi. An’ın bana vermiş olduğu isme artık layık değildim.
Kendime karşı dürüst olma zamanı gelmişti. Biraz tereddütten sonra, düşünce
gücüyle Mamitu’ya her şeyi açıklamaya
karar verdim. Ona huzursuz olmamasını ve bana, yapacağım işlerde bana
güvenmesini istedim. Sağ elimi alnına koyarak, altıncı ana eagramı açtım.
Üst yeteneklerin
kutsal yeri olan altıncı eagra (çakra). Göz açıp kapayana kadar, yaradılışımdan
şu ana değin neler yaşadığımı ona yansıtarak gösterdim. Bu utanmaz hikayenin
tümü ona aktarıldı. Sadece birkaç günden beri yaşıyordum ama açıklamam gereken
pek çok sır vardı. Her şeyi ona aktardım. An’ın dehşetli dümeni, şeytansı
planı, onu coşturan çılgınlığı ve kötülüğü, onu korumak için yalanlarımı,
gesimin hiç olmadığı, Anunnaların gerçek amacı, Abzu Abba’nın ölümü…Özet olarak
uyanık bir kabusun enkarnasyonunu… Gözlerimi açtığımda Mamitu dehşet ve sıkıntı
içinde iki eliyle koluma sarılmıştı. Kolumu ondan çektim. Titreyerek ve sinir
krizi geçirmek üzereyken bayılarak yere yığılıyordu ki parmak uçlarımla onu
düşmeden tuttum. Kollarımın arasına alarak dikkatlice onu tamamen şaşırmış olan
rahibelerin gözü önünde götürdüm. Huzursuzlanmışlardı. Gördüm ki bunların büyük
kısmı bayılmanın nedeni hakkında ve benim onların arasında bulunmamla ilgili
sorular soruyorlardı. Gerçek bir söylenti ve merak oluşturuyordum. Onları
rahatlatarak Mamitu’yu dairesine götürdüğümü söyledim. O anda matrislerin
açılma süresinin geldiğini belirten sinyal duyuldu. Onlara, yeni varlıkları
karşılamalarını ve yeni bir emir gelene kadar üretim zincirini durdurmalarını
söyledim. Şansıma, artık dışarıda rüzgar esmiyordu. Planlamacının evi ana
meydanın ucunda, gün ışığının doğru düzgün girmediği küçük bir sokaktaydı.
Evinin kapısından girerken garip bir müzik duyuldu. Metalik, uyumlu, uzak
diyarların şarkılarıyla karıştırılmış, çok nadir bir özellikte, törensel bir
melodi oluşturmuşlardı. Loş ışık tüm daireyi aydınlatıyordu. Yerlerde
kristaller vardı. Büyük bir ihtimalle bu huzur verici yer, rahibenin ihtiyacı
olan tüm özelliklere sahipti. Yatağında. Rengârenk, yığılmış duran yastıkların
ortasına doğru onu uzattım. Mamitu hala baygındı ve yumuşak yüzündeki huzur
dolu ifadesi beni bir nebze rahatlattı. Bir süre onu izledikten sonra
etkileyici bir havası olduğunu ve çok güzel olduğunu kendi kendime tekrarladım.
Gözlerim vücudunda dolaştı ve ellerinin birinin üzerinde durdu; aniden gördüm
ki Gagsisa (sirius) sisteminin varlıklarının damgasını taşıyordu. Elleri çok
hafif perdeliydi. Mamitu’Nun bu muhteşem yerden geldiğini kesinlikle
bilmiyordum. Gagsisa, Gina’abul dişileri ve müttefikleri ve Kadistular için
planlamacıların konfederasyonunun en önemli istasyonuydu. Bu keşiften
etkilenmiştim. Çünkü gördüm ki benim ellerim de onunkilere benziyordu. Benimkiler
Mamitu’nunkiler kadar bariz değildi, sanki yaratıcım Gagsisa izini silmeye
çalışmış gibiydi. Bu yıldızla özel bir bağlantım mı vardı? Mümkün görünmüyordu
çünkü An’ın kesinlikle öyle bir bağının olma olasılığı yoktu. Yatakta onun
yanında oturuyordum. Benimle paylaşmayı çok arzuladığı meşhur yatak… ve gördüm
ki onun yanına uzanmak bile hiçbir şey yapmasam da beni arzulu duygulara sevk
etti. Bunu anlayınca kendimi yataktan uzaklaştırdım. Meraklı bir şekilde bir
rahibenin evinin neye benzeyebileceğini görmek ve bir fikir edinmek için
gezinmeye başladım. Şaşırtıcı objeler serpiştirilmişti ve uzak, egzotik hava
bana hemen Ti-ama-te (güneş sistemini) ve Uras gezegenini hatırlattı. Mamitu’nun
görevlerini göz önünde bulundurursak yanılmam imkânsızdı. Ancak bazı objeler
bana çok net bir şeyler anımsattı. Bu nasıl olabilirdi? An, hiçbir zaman
Ti-ama-te sistemine ayak basmamıştı! Çıkmış olduğum genetik karışımdan
kaynaklanan hatıralar mıydı? Eğer yaratıcım Uras’a ayak basmış olsa benden niye
saklasındı ki? Hayır aslında dığru soru, benden gizleyecek daha neleri vardı
acaba? Bu aptal, yol bulma oyunun oynadığımı sanarken kaderin, yaratıcım ve
benim için öğreteceği daha çok şeyler vardı. “Bu bir iliku (Urastan gelen bir
çeşit kaşık).” Objeyi yerine koyarak Mamitu’nun yatakta gururla, kafası dik,
sırtı düz ve iki bacağı ve ayaklarının narince işlenmiş yastıkların arasına
gömdüğünü gördüm. Yüzü ifadesizdi. Niama sayesinde düşüncelerini
inceleyebilirdim ama yapmadım. Planlamacı narin elleriyle yavaşça yatağa
vurarak beni yanına çağırdı. En kötü azarları bekliyordum. O ağzını açmadan ben
konuşmaya başladım. “Aziz Nindigir, zaman kaybetmeden eresimizin önüne
çıkacağım ve Gina’abulların ve Amasutumların onuru için teslim olacağım.”
“Genç Alagni,
hiçbir şey yapmayacaksın. Tiamatenin önünde seni ben savunacağım. Çünkü
Nitahlamının (metres) onurunu ve şerefini savunacak olan Nindigirdir. Şaşkınlık
içinde başım dönmeye başlamıştı. Bütün bu gördüklerinden sonra beni Nitahlamı
olarak halen nasıl arzulayabilirdi? Bu rahibe ya bonkör ya deli ya da her
ikisiydi. “Seçimin beni şaşırttı. Sadakana ihtiyacım yok, tek başıma
halledebilirim. Senin Nitahlamın olma şerefini hak etmiyorum. Ayrıca sana ne
verebilirim ki?” “Ana Kaynak adına, davranışın hem küstah hem derinden
hakaretane Sa’am; kaderine ağlamayı bırak. Hiçbir Alagni canavar olmak zorunda değil;
yaratıcısı öyle olsa bile. İncesin, akıllısın fakat çok inatçısın. Bu senin
An’la tek ortak noktan ve aynı zamanda tek defon. Sende çok etkileyici şeyler
gördüm; bu da senin An’ın tam izi olmadığını bana düşündürdü. Onun sahip
olmadığı olumlu noktalar var, sağduyu gibi. Eğer SA’nını erkek olarak
onurlandırır ve kanunlarımıza uyarak bana güvenirsen, kendini tanıman için sana
yardımcı olurum.
(San, paleobabilonian
dönemde, rahibelerin ve kadınların gizli diyalekti olan emesal dilindeki bir
terimdir. Kadınların aralarında ve tanrılarla iletişim kurmak için emesal dili
kullanılırdı. Tamamen kadınlara ait olan bu diyalekt hiçbir erkek tarafından
kullanılamazdı sadece Kalu rahipleri (hadım olanlar) kullanabiliyordu. Eme-sal
terimi hem kadınların dili hem de rafine dil anlamına gelmekte. Emesa diliyle
karıştırılmamalı. O ki matris dili, yani bizi ilgilendiren tarihteki
rahibelerin kullandığı dildir. Emesal dili emesa’nın içinden çıkmaktadır. Bu da
Sümer Asiro ve Babilon dillerinde bulduğumuz fonetik lisan, Sümerden de eski
bir dil olduğunu gösteriyor.)
Ben bu kelimeyi bilmiyordum, büyük bir ihtimalle rahibelerin
matris dilinin bir parçasıydı. Bu kelimeden şunu anlıyordum; gökten gelen, iyi
yapan veya göğün beğendiği… anlamsız bir ifadeyle bakıyordum. Mamitu bunalarak
bana “ugunu (metres)” dedi. “Asil Mamitu ben sana böyle bir şerefte bulunamam.
Bana biraz önce verdiğin özgürlük sözünü unutmuş durumdasın. Nasıl…” “Yeter
seni dinlemek istemiyorum. Beni onurlandıracaksın, bilmiyorsan ben sana nasıl
yapacağını göstereceğim. Tepkin çok ilkel ve aşağılayıcı. Siz erkekler,
zannediyorsunuz ki bütün nindigirler seks düşkünü ve muhtacıdır. Sa’am seni
bundan daha ince zannederdim. Görüyorum ki sana öğretecek çok şeyim var. Ayrıca
benim bir Kadistu olduğumu da ve görevimi çok ciddiye aldığımı da unutuyorsun.
Sana verdiğim söze gelince, unutmadım ancak bana anlattığın trajik hikayeden
önceydi bu. Bana göndermiş olduğun görüntülerden neler yapabileceğini de görmüş
oldum. Eğer Abzu Abba’dan önce onu yok etmeseydin o seni yok edecekti, halkımız
için büyük bir tehlike arz ediyorsun bu nedenle de seni özgür bırakama. Şu ana
kadar Tiamata’nın ve yaratıcının istediği gibi emrindeydim. Şimdi seni nitahlam
(aşığım) olarak alıyorum. Başka seçeneğin yok. Bundan sonra sen beni dinleyeceksin,
benim sorumluluğumdasın ve yakında artık bir olacağız.işte iğrenç yaratıcının
beklemediği bir şey… Sen de o da bu fikre artık alışacaksınız.” Mamitu
sakinleşti ve ışıltılı büyük gözleriyle bana baktı. Asil bir şekilde yatağın
üzerine diz çöktü ve elimi eline aldı. Hatları yumuşamıştı. “Sa’am sana karşı
hiçbir kızgınlığım yok. Söylediğim gibi sana yardımcı olmak istiyorum. Çünkü bu
korkunç ve karanlık olayları öğrenmden önce sana ilgim vardı. Bil ki sana olan
duygularım değişmedi, ayrıca güvenilirliğini bana gösterdin. Uzanacak bir el
arıyordun sana benimkini veriyorum. Beraberce halkımızın barışı için
çalışacağız. Hangisini tercih edersin; bir Ean (metres)nın huzurlu, keyifli ve
etkili hayatı mı veya tersini mi?” Cevap vermedim, tamamen kapana kısılmıştım.
Birkaç dakikada Mamitu büyük bir güçle bana saygınlık ve itaatkarlığı
öğretmişti. Ancak bu güzel sözlerin karşısında bir erkeği nasıl elde
edebileceini bilen güçlü bir rahibe görüyordum.
Bunu isteyerek yapmadığını
görmem de bu durumu biraz daha karışık hale getiriyordu. “tamam, hemen
Tiamata’ya gidip görüşeceim ve bütün hikayeyi ona anlatacağım. Bu vesileyle
haklarını da isteyeceğim. Sen Abzu’nun Lugal’ı (sahibi)sın ve yıldız sistemimiz
dışında da birçok toprağa sahipsin. Üç ud (gün) boyunca üzerimde tug-lamahus
(kıyafeti) geleneğimiz dolayısla üzerimde taşıyacağım ve üç ud sonra seni
yatağıma alacağım ve bu nindigiri onore edeceksin.” Konuşmamızdan beri ilk kez Uras’ın
rahibesinin yüzünde tebessüm vardı. Yumuşacık yastıkların arasından çıkan
ayaklarına bir göz atarak onları öpmemi işaret etti. “Bu sefer böyle
öpebilirsin.” Görevimi yerine getirip hiçbir şey demeden oradan ayrıldım. Bu
şekilde özgürlüğümü kaybetmek beni isyana sevk ediyordu. Mamitu’nun verdiği
ceza bana büyük bir ihanet gibi görünüyordu. Yaratıcımın güvenine ihanet etmiş
ve aynı zamanda da tek arkadaşımı kaybetmiş duygusuna kapıldım. Evet…
Planlamacı beni zirziyle yok edilmekten kurtarmıştı ama ne pahasına… Daha önce
An’ın disiplinli kölesiydim, artık başka birisi hayatımı yönlendiriyordu. Eğer
bu anatomik anormalliğe sahip olmasaydım Mamitu’nun seçimini seve seve kabul
ederdim, onu onore de edebilirdim oysa şimdi ona verebileceğim hiçbir şey
yoktu. Bu korku beni terörize ediyordu. Korkuyla karışık, onur kırıklığının
hissiyatı tarafından esir alınmışken, yaratım odasına dönüştürülmüş hangara
gittim. Rahibeler yokluğumda 703 yeni sipesimen (örnek) yapmışlardı. Yani şu
anda elimizde tam 1668 Nungal mevcuttu, yine de hala yeterli değildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder