ANUNNALAR VE NUNGALLAR’IN
YARATIMI
Kısım 1
Orkhun eski Türk
geleneklerine göre Umay Umay Tanrıçası en güçlü Tanrıçaydı. Bu Tanrıça çoğu
zaman beşiklerin anasına benzetilir. Rolü de kız ve erkek kardeşleri
çoğaltmaktı. İsminin anlamı matris. Bu eski Türk runik yazılarından çıkan bir
efsane.
( Bir kez daha Sümer dili
bize bu insan türünün üreticisi olan Ana Tanrıçanın gerçek manasını verecek.
Um-A-İ tohum sıvısına hakim olan ebeler veya Ma-İ yerleştiren ve büyüten kişi.)
GİRKU-TİLA-NUDİMMUD/
MİM-ME-DİLİ
Mamitu An’la yaptığı görüşmeden
rahatsız olmuştu ve onunla olan ilişkim hala çekingendi. Yaratıcı babamın ona
benim hizmetimde olduğunu söylemesi onu biraz kızdırmıştı. Ancak itaat etmek
zorundaydı çünkü bir Amasutum, bir Usumgal’ın emirlerine karşı çıkamazdı. Bana
gelince, kraliçemizin isteği doğrultusunda Mamitu bana destek verecek olsa bile
Nungalların yapımını başlatacağımız yer konusunda planlamacının emirlerine
boyun eğmek zorundaydım. Ayrıca onun emri ile Siensiar tedarik edebilirdik. Bir
tek rahibeler, bu meşhur matrislere sahip olabiliyorlardı ve Kadistuların
konfederasyonunda yer almaları da bu nedendendi. Bizim dilimizde (erkeklerin
dilinde) Siensiar kelimesi birçok ruhani lideri düzenle bir araya getiren
demekti. Yani Siensiar suni matrisleri ifade ediyordu ve onunla da dişiler
canlı varlıkları klonluyordu. Bunu da Ginabulların adına, yeni topraklara
hükmetmek ve oraları kolonize etmek için kullanıyorlardı. Mamitu işleri en iyi
şekilde organize etti. Büyük rahibelere bize gezegendeki müsait olan tüm
Sİensiarları bulup getirme emrini verdi. Seçilen rahibeler iyi niyetle ve
gizlice yapılan planımıza riayet etmeleri bana fazla yapmacık gelmişti. Fakat
zaman geçtikçe bu değerli Siensiarlar gezegenimizin dört bir köşesinden, hatta
yıldız sistemimizin ücra yerlerinden dahi gelmeye başladı. Rahibeler 342 tane
bulmayı başarmıştı. Aslında çok az kalmıştı çünkü An, Amasutumlar tarafından
nazikçe bağışlanan 1200 tane Siensiarla çekip gitmişti. Dişilerimiz hiçbir
zaman çok Siensiar sahibi olmamışlardı. Onlar sonsuz hayata sahip oldukları
için dişi Alagnilerin (klon) üretimi nadiren yapılmıştı. Bazı durumlarda ve
ancak ihtiyaçları olduğunda üretiyorlardı. Pratik nedenlerden dolayı Mamitu,
dondurulmuş hücrelerin stoğunu yakınımızda olmasına karar verdi. Bu sebeple tüm
Siensiarlar Ankida’daki bir depoda stoklandı. Erkek planlamacıları
yaratacağımız yer. İşimize başlamadan önce son bir kez yeri inceliyordum ki
şaşkınlıkla gördüm ki birçok matrisimiz kullanım dışıydı. Bu Siensiarların
bazıları fi tarihinden kalma, bilgilerine sahip olmadığım çok eski modellerdi.
Biraz zaman kazanmak amacıyla tanıdığım makinaları çalıştırdım. 342 örneğin
içinde 83’ü çalışmadı veya problemler çıkarttı. Görevimizi yerine getirme
konusunda tereddütlerim oluşmuştu. Yoğun bir iş gününden sonra Ankida’nın
merkezinde bana ayırmış oldukları daireye yönelirken Lahmu ve Lahamu ile bir
gün önce yaptığım konuşmaları düşündüm. Her ikisi de bana gelerek hastalık
bulaşmış Eusutumların hayatlarına son vermeyi amaçladıklarını söylemişlerdi.
Gelecekteki Annunnalara yer açmak gerekiyordu. Çünkü mantıken yenilerin amacı
Nanülkara’nın Abzusunda yaşamaktı. Yani kral ve kraliçemizin gözündeki resmi
versiyon buydu. Ama ben olayların çok daha farklı boyutlara varacağını
hissediyordum. Tam tersine bu yoğun günün sonunda rahatlamıştım çünkü antik
matrislerin nasıl çalıştığını anlamıştım. Geç olmaya başlamıştı, yakında gün
doğacaktı. Kısa bir süre için uyumuşum. Çünkü bizim zamanımıza göre tam 4
günümüz boyunca gözümü kırpmamıştım. Ertesi gün, beklenen gün gelmişt. Sabahtan
mamitu ve ben kullanacağımız farklı hücreleri titizlikle seçmeye başladık.
Seçim esnasında Mamitu büyük bir şaşkınlıkla pek çok hücrenin eksik olduğunu
söyledi. Çıkışların yapıldığı kayıt defterini inceledi. Aslında her şey normal
olarak kayıt altındaydı sadece Ninmah’ın almış olduğu hücrelerdi eksik olanlar.
Mamitu ile aynı anda birbirimize baktık. Aklımızda şüphe vardı. Irkımızın
genetik mirasından tam 4/1’i uçmuştu. Mamitu, bu konunun acilen kraliçeye
bildirilmesi gerektiğini söyledi. Konu orada kapandı. Seçimlerimizden bir kısmı
ile beraber depoya yöneldik. Mamitu, en iyi örneklerin çıkabilmesi için genler
üzerinden bir program düzenlemek istediğini belirtti. Her ikimizde bu tür
konularda uzmandık ve bu yöntemle de bize büyük bir güvenç sağlayacak
Nungalları garanti ediyordu. Ancak zamanımız kısıtlıydı çünkü beynimde her an
bu üretimin yasaklanacağı ve programın durdurulacağı fikri geziniyordu.
Kan uyumu konusu diğer bir
önemli konuydu. Yaratıcım buna çok önem veriyordu, çünkü bu özel kanın asil bir
seri kandan oluşması gerekiyordu. An’a ihanet etmemek amacıyla Uras’ın
planlamacısına bunu söyleyemedim. Maksimum zaman kazanmak için çok hızlı bir
şekilde görevi yerine getirmemiz gerekiyordu. Bu nedenle, hassas ve uzun
programlama şeklini bırakıp varolan hücrelerden hareket edecektim. Irkımızın
genetik mirasından seçilecek olan birçok hücrenin içinden bizi mutlu edecek
olanları bulacağımızdan emindim. Mamitu kararımı anlayamadı. İnadımı anlamaya
çalıştı ama çaresizdi. Ayrıca programlanmamış olan hücrelerden hareket etmenin
dışında, üretime deneme yapmadan önce başlanmasını sorumsuzluk olarak
görüyordu. Ödün vermeden, bana güvenmesini söyledim. Pek çok tartışmadan sonra
seçimimiz, erişkin bir Eusutum’un hücrelerinde karar kılındı. Çok iyi bir
profile sahipti ve bu da genetik malzemesini alarak Nungalları klonlamamızı
teşvik etti. Onunla ilgili bilgilerde, Eusutumların yapımı döneminde Abzu Abba
tarafından ortaya konan iyileştirilmiş bir prototip olduğu yer alıyordu. Bundan
daha iyisi olamazdı. Sonuçlanmamış bir seri örneği, terk edilmiş bir projeydi.
Bir erkek, ki zamanına göre doku yenilenmesine uygunluğu nedeniyle çok karmaşık
bulunmuş bir erkek türüydü. Erkek çiftçilerin görevlendirildiği basit işler
için çok fazla iyi ve uzun hayat ömrü olan bir tür. Almış olduğumuz bilgilere
göre hücre örneği alındığında sağlığı çok yerindeymiş. Devre dışı bırakılmadan
önce üç Ud (gün) yaşadığını okudum. Mamitu, program yapamadığını ve kendisinin
yaratamadığından alınıp kırılmıştı. Bunun için uzaklardan getirilmişti. Etik
değerleri derinden etkilenmişti. Ona isteksizce önermiş olduğum sadece basit
bir kopyalamaydı. Neticede örnekten somatik (üretken olmayan) hücre aldık.
Olgun hücreyi izole ettikten sonra kabuğunu çıkartarak onun çekirdeğini,
çekirdeği çıkarılmış bir yumurtayla birleştirdik. Klonlanacak olan Eusutum’un
kalıtsal bilgilerini kapsayan çekirdekle, yeni zarla karışımı elektrik akımıyla
yapıldı. Sonra, yeniden yapılanmış olan bu yeni yumurta, hızlı bir şekilde
sonsuza kadar çoğalması için zaman hızlandırıcı kristal tankın içine yerleştirildi.
Çoğalma gerçekleştikten sonra birbirleriyle çok düzgünce klonlanmış olan pek
çok yumurtaya sahip olduk. Hepsi aynı genleri taşıyordu. Yani verici olan
Eusutum’un genlerindeki genetik bilgiyi de almış olduk. Kuartz tankından
yumurtaları alarak birer birer Siensiar’lara yerleştirdik.
(Not: Kuartz, günlük
hayatta kullandığımız elektromanyetik özelliklere sahiptir. Homojen bir şekilde
düzenlenmiş atomlardan oluşur. Bu da düzenli bir frekansla titreştiğini ve
elektromanyetik dalga alıcısı ve vericisi olarak çok iyi çalışır. Güçlü ve saf
bu kristal doğal enerji yayar. Kendi içinde bilgiyi kaydetme, değiştirme
,çoğaltma ve verme özelliklerini taşır. Mikrodevrenin içine yerleştirilen küçük
bir kuvartz kristali elektrik sinyalini çoğaltır. Kuvartz mikrofonlarda ve tüm
görsel, işitsel cihazlarda kullanılmaktadır. Bu kristal, elektronik çiple
birleştirildiğinde, bilgisayarınızın hafızasındaki bilgileri stoklamada
kullanılır. Elektrik enerjiye elektromanyetik dalgaya dönüştürür ve bu nedenle
iletişimle bağlantılı olan bütün bilimlerde kullanılır. Ginabullar ve özellikle
amasutumlar tıpta kuvartzı sıklıkla kullanırlardı. Klonlama işlerinde de… İyi
bir klonlamanın anahtarı bu kristaldir.)
Bu uyguladığımız yöntem,
tüm klonlama türlerinin içinde en ilkeliydi çünkü tarafımızdan gerçekleşmiş
hiçbir programlamaya tabi tutulmamıştı. Tüm Nungallar, aynı babadan gelecekti.
Verici Eusutum’un saf yansımaları olacaklardı. Ancak ihtiyaçları ve çevrelerine
göre farklı şekillerde gelişeceklerdi. Bir tek orijin bilgileri, fizikleri ve
kanları aynı olacaktı. O anda yaratıcımı düşündüm ve Anunnaları yaratmak için
daha farklı hareket edeceğini bildim. Gelecekteki çoğaltmaya bir iz olarak
kullanılacak hücresel çekirdeğin içindeki genlerde pek çok programlama
yapacaktı. Beni yaratmak için de bu yöntemleri uygulamıştı büyük ihtimalle An.
Genler, bir canlının çeşitli görevlerini kontrol ederler. Bu tür operasyonlarda
amaç hangi genleri saklayıp hangilerini değiştirmek veya iptal etmek
gerektiğini de bilmek lazım. Bu oldukça karmaşık bir işti ve An o bilgiye
sahipti. Bana da bunu geçirmişti. Fakat o dönemde henüz bu pratiğe sahip
değildi. Yaratıcım savaşçılar yapmak istiyordu. Körü körüne itaat eden savaş
makinaları. Gerçek genetik köleler…Peki niye o kadar hücre almıştı? Askerlerin
yapımı, genetik malzemeyi bu kadar harcamayı gerektirmiyordu. Belli bir malzeme
türünün seçimi yapıldıktan sonra birkaç deneme yapılır ve sonra tek bir hücre
yeterli oluyordu. Tamamen teknik olarak Anunnaların yaratımı, Nungalların
yaratımından çok daha heyecan verici olacağı kesindi. Yapmış olduklarımızdan
Mamitu’nun öğreneceği bir şey yoktu. Uras’taki önemli görevi ve Kadistularla
olan ilişkileri, ona çok daha karmaşık olan çeşitli gen türlerini birleştirip
manipüle etmesini öğretmişti. Mamitu, bu
göreve eşlik etmekte gurur verici bir yan bulmakta kendini zorluyordu.
Düşüncelerini okuduğumda, bunu açıkça görebilmiştim. Aynı zamanda Uras’a
yeniden dönmek için acele ediyordu. Mavi ve yeşil gezegene... Çünkü gerçek evi
oradaydı. Meşhur Namlu’uların yanında…Bizim evrenimizin bilgisinin canlı
bekçileri. Mamitu değerli varlıktı. Çünkü yapmış olduğu çeşitli şeylerle
övünmüyordu. Az konuşuyordu, ketumdu. Tüm kalbimle onun bu dileğinin
gerçekleşmesini istiyordum. 259 Siensiar harekete geçerek odada uğultu
çıkarmaya başladığında coşkumuz tavan yapmıştı. Süreç boyunca çeşitli
Alagnilerin gelişimini kontrol etmemiz gerekmişti. Birkaç rahibeden yardım
almıştık, çünkü aynı zamanda bu kadar matrisi denetleyemiyorduk. Çok dikkatli
olmamız lazımdı. Vücutlar çok hızlı gelişiyordu ve en ufak bir hata gelişmekte
olan varlıklara zarar verebilirdi.
(18. hanedandan 3.tutmosis
mezarlığında, Anduat Mısır cenaze metinlerinden gelen bir resim. Tanrıya tapan
olarak bilinen bir rahibe, üç suni matrise göz kulak oluyor. Onların içinde de
resimleri andıran vücutlar mevcut. Her matrisin üst kısmında sperma tarafından
döllenmiş bir yumurta görülmekte. Metin şöyle belirtiyor; et mutlu oluyor ve
çoğalıyor. Kafa, çeşitli vücut parçaları toplandıktan sonra konuşmaya başlıyor.
Duat’ın gizli resimleri. “karınları üzerinde olanlar” reptiller onları koruyor.
Ra’ya (ışık) gelince karanlıkları aydınlatıyor. Kafa, Tanrıyı simgeliyor.
Tanrıyı seven, onu çağırdıktan sonra konuşmaya başlıyor.)
Üç buçuk dannadan (saat) sonra (dünya
saati ile yedi saat), iki antik Siensiar deponun dibinde büyük bir gürültü
çıkararak patladı. Yaratımın bu safhasında vücutlar, fetüs aşamasını çoktan
geçmişlerdi ve bütün organlar oluşmuştu. Bu durum, bulunan rahibeleri
etkilemedi. Klonlama hataları günlük bir rutindi. Alagnilerden biri hala
canlıydı ve düzensiz bir şekilde nefes alıyordu. Donuk bir biçimde ona baktım.
Amasutumlar ısrarcı bir bakışla bana baktılar. Zavallı için bir şey yapmadığımı
gördüklerinden bir tanesi cesaretini toplayıp iki zirzi sayesinde kurtarıcı
akımı ona gönderdiler. Mamitu bulunduğumuz yere geldiğinde rahibeler bana
tiksintiyle bakıyorlardı. Uras’ın planlamacısı durumu hemen anladı ve sırtımda
soğuk terler oluşturacak bir bakış fırlattı. Sanki büyük bir hata yapmış olan
çocuk gibiydim. O anda ilk defa anladım ki Amasutumlar büyük bir hassasiyete
sahipler. Mamitu bana ironik bir sesle seslendi “seni abartmışız Am (efendi) Az
kalsın An’ın bebesi olduğunu unutacaktım. Ancak bir Alagninin doğasına karşı
gelmesini bekleyebilir miyiz?” Cevap verebilirdim ancak sustum, çünkü haklıydı.
Tüm beklentilere karşı bu cümleler beni şaşırtmadı ve Mamitu bunu fark etti.
Beni asıl şaşkınlığa uğratan, hatamı kabul ettiğimi görmem oldu. Halbuki An,
böyle bir şeyi asla kabullenmezdi. Birkaç cümleyle Mamitu beni büyük bir yükten
kurtarmıştı ve bana yaratıcımdan çok daha farklı bir şekilde olayları
gözlemleyebileceğimi farkına varmadan öğretmişti. Yaratılışım gerçek bir
enigmaydı. Nasıl An’ın bir çifti olarak kabul edilebilirdim? Hâlbuki kendine öz
bir kimliğe sahiptim. Bir Eusutum’un boyu kadar yapmıştı beni, ancak hikâyesinin
büyük bir bölümünü taşımaktaydım. Böyle yaratmakla ne dümenler çeviriyordu
acaba? Bu var olma sorularını kendime tekrar sorarken çeşitli suni matrislere
bakıyordum ve Nungallara nasıl zehirli bir miras bırakabileceğimizi düşünmeden
de edemiyordum. Bende olduğu gibi bir programdan faydalanacaklardı ancak bazı
bölümlerinin detaylarına vakıf değildim. Verici Eusutum’un hücrelerinde hiçbir
iz kalmamış ve mutasyona uğramış birçok prototipten geldiği yazıyordu. Örneği
aldığımızda biliyorduk ki verici çok iyi bir sağlığa ve iyi bir mantığa
sahipti. Fakat kısa ömrüne bakarsak psişik detaylar hakkında hiçbir veriye
sahip değildik. Klonlama her zaman bu tarz risklere açık olmuştur. Hele ki eski
zamanlarda yaşamış ve tamamen bilinmeyen hücreler kullanılıyorsa… Yaratımımdan
beri kafamda dönen kendimle ilgili tüm bu sorular, kapasitelerimin sonuna kadar
kullanılmasında ve görevimi düzgünce yerine getirmeme engel oluyordu.
Mamitu’Nun bu sözü bir elektroşok yaratmıştı ve kaderime beni sahip çıkmaya
zorlanıyordum. Artık yaratıcı babamdan farklı olduğumu biliyordum. Ruhuma
işkence etmekten vazgeçip kendimi olduğum gibi kabullenmeye karar verdim. Neden
bilmiyorum ama Amasutumlar bana güven veriyordu. Öyle bir güven ki An’ın bana
vermiş olduğu garip sağduyu sayesinde Mamitu ve rahibeleri bir daha hayal
kırıklığına uğratmama isteğini içimde uyandırdı. Tam 14 dannadan beri (28 saat) Nungalların
yapımına başlamıştım. Vücutlar tamamen oluşmuştu ve yeni varlıkları Siensiarlardan
çıkarıyorduk. Fakat onları karşılamak için yeterince kalabalık değildik. Bize
destek vermek için aceleyle Amasutumlar seçildi. Klonlama operasyonunun
bittiğini duyuran sinyal geldiğinde İllu (amniyotik) sıvılarını bıraktılar ve
teker teker açıldılar. Birkaç gün önce matrisimden çıktığım gibi Nungallar da
zorluk çektiler. Bazıları henüz dengelerini bulamadıklarından hemen ayağa
kalkamadılar. Durumun bilançosunu yapmak için yaratım odasına hızlıca geçtim.
250 Nungal içinde 34’ü tamamlanmamıştı. 20 Örneğin çeşitli organları
bitmemişti, bacak veya kol gibi. Ancak kaderleri hakkında hiç huzursuzluk
duymadım çünkü Nungallar, Amasutumlar gibi doku yenilenmesine sahiplerdi.
Sadece daha sonra hatalı bölümlerinin bir kısmını kesmemiz gerekiyordu ki yeni
bir organı kendilerinde oluşturabilsinler. Bu, ancak vücudun ilgili kısmı çok
bozulmuş değilse yapılabiliyordu. Rahibeler yeni erkeklerle karşılaşacakları
fikriyle çok heyecanlılardı. Diktikleri yeni kıyafetleri şefkatle onlara
verdiler. Erkeklik organlarını gizlice seyrettiklerini fark ettiğimde
şaşırmadım. Talimatımla Mamitu onları sakinleştirdi. Eserimiz henüz bitmemişti
ve bu operasyonu birkaç kez daha yinelememiz gerekiyordu. Yeterince Nungalımız
yoktu ve yaratıcımın 1200 Siensiarını yan yana uzanmış kullanılmaya hazır
olarak düşünmek beni heyecanlandırıyordu. Kinsag sayesinde (Telepatik olarak)
An’la iletişime geçmeye çalıştım ama hiç cevap gelmedi. Büyük ihtimalle
kapasiteme göre çok uzaktaydı. Ancak Mulmul’dan (pleiades) almış olduğum birkaç
görüntü çok netti. Biliyordum ki yaratıcım Anunnaların yaratımına başlamıştı.
Matrislerinin çokluğu sayesinde bizden 4-5 kat daha hızlı çalışıyordu. 223
Nungalımız, asil planlama işine uyumlanmak için Unulahgal’ın merkezine
yönlendirildiler. Mamitu ve ben görevimize devam etmeden önce birkaç danna için
dinlenmeye çekildik. Benden ayrılmadan önce Uras’ın planlamacısı onda
bilmediğim bir ses tonu kullanarak benimle konuştu.
“Bilmiyorum niye
Nungalları bu şekilde yaratma konusunda inat ettin ama neticesi şaşırtıcı oldu.
Sa’am çok şanslısın. Uzun süre bunun sende sürmesi için dua edeceğim.”
“Bu sözler için teşekkür
ediyorum. Bana gösterdiğin güven için onur duydum.”
“Umarım devam eder.”
Başımla onu selamladıktan
sonra, bu güzel sözler üzerine birbirimizden ayrıldık. Mamitu, bir şeylerin
hazırlandığını tahmin ediyordu ancak Tiamata ile görüşmeye gitmedi. Bana öyle
körü körüne güveniyordu ki, bunun ileride kaybolmayacağını umut ediyordum.
Hak edilmiş bir
dinlenmeden sonra Mamitu ve ben diğer Nungalların klonlamasına devam ettik. İlk
seferde olduğu gibi aynı yöntemi uyguladık ve 3 bölüm halinde tekrarladıktan
sonra 740 yeni örneğimiz oldu. Toplam aynı model üzerine basılmış olan 965 tane
Alagni…(klon)
(Kodeks, gravürün detayı.
Aynı sahne kodeks vaticanus b58’de de bulunmaktadır. Hiçbir Etnolojik ve
arkeolojik bulgu bize Amerikan yerlilerinin yamyamlık uyguladığını
ispatlamamıştır. Örnek olarak İspanyol fetihi esnasında hapishanelerde
tutuklanıp birikmiş binlerce kızılderiliyi gösterebiliriz. Hepsi açlıktan öldü.
O nedenle yukarıdaki sahne, suni bir matristen çıkan humanoidi sahnelediğini
gösterir. Eski kutsal dönemlerde suni matrisleri çok açık bir şekilde anlatan
pek çok resmi 2.kitapta sizlere tanıtacağız.)
Dördüncü seriye tam başlamıştık ki
bir rahibe, korkutucu bir mesajla geldi. Abzu Abba, kralımız, kraliçeye beklenmedik
bir ziyarette bulunmuştu. Odanın girişinde bulunan rahibe her şeyi duymuştu ve
Mamitu’ya duyduklarını aktarmayı bir görev saymıştı. Ona göre bu mesaj çok
önemliydi. Beni planlamacının yanında görünce bu mesajı sadece büyük Mamituya
iletebileceğini belirtti. Mamitu bana baktıktan sonra mesajı benim yanımda da
söyleyebileceği emrini verdi. Korktuğum gerçekleşmişti. Abzu Abba kendinden
geçmişti, iki çocuğu Lahmu ve Lahamu hasta Eusutumları yok etmeye
başlamışlardı. Kralımız An ile temasa geçmeye çalıştı ancak Duku ile iletişim
kuramadı. İki günden beri gezegenimizle, An’ın görevini gerçekleştirdiği koloni
arasında iletişim tamamen kesikti. Kralımız yaratıcıma ve planına kesinlikle
güvenmediğini ilan etmişti. Tiamata’ya müdahale etmesini söylemiş ve o bölgede
bulunan Amasutumlarla temasa geçerek yeni varlıkların yaratımını iptal etmeleri
için emir vermişti. Rahibenin sözlerine göre Tiamata düşmanı hakkında
yanıldığını ve Anunnalarla Nungalların yapımını durdurmanın mümkün olmadığını
söylemişti. Krala Sakinleşmesini önermiş, yoksa yeni varlıkların üretimi bitene
kadar onu kapatmak zorunda kalacağını ayrıca Tiamata eğer An, Duku ile
gezegenimiz arasındaki tüm temasların durmasını düşmanların onun izini
sürmemesi için bunun bir tedbir olduğunu söylemiş. Rahibe hangi düşmandan
bahsedildiğini anlamamıştı çünkü uzun zamandır hiçbir düşmanları yoktu. Mamitu
bana huzursuz bir şekilde baktı. Onu rahatlatarak bensiz yapıma devam etmesini
söyledim. Yeni bir görev beni bekliyordu. Bu sefer kendi inisiyatifimden gelen
bir görev. O da, kralla görüşerek onu mantığa doğru yönlendirmekti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder