MAMİTU-NAMMU, URAS’IN
BÜYÜK PLANLAMACISI
Çin’de evrenin ve ilk
insanların anasının adı Nugua (nuwa), havanın ve toprağın varoluşundan sonra
ana Tanrıça suyun kenarından bir tutam çamur alır ve onu yoğurarak küçük birer
bacak, kol ve bir silüet yaratır. Toprağın üzerinde ayağa kalkar ve çimlerin
üzerinde dolaşmaya başlar. Nugua sonuçtan çok memnun olmuştur. Yeni yaratıklar
yapmaya devam eder; böylece ilk insanlar doğmuş olur. Bu iş çok uğraş
gerektirdiğinden bir sarmaşığı çamura batırır ve silkeler. Sıçrayan çamurlar
küçük insan varlıklarına dönüşürler. Derler ki Nugua, insan başına ve yılan
vücuduna sahipti. Bu bir efsane… Ana Tanrıça Tai Ping Yu Lang Çin efsanesi.
(Not: Sümer sayesinde
yapacağımız tercümeler bize Çin efsanelerindeki ana kraliçenin rolünü
doğrulamaktadır. Nugua veya Nuwa her ikisi de denebilir. Bu bizi Nu-gu-a,
heykelcikleri olan ipli kadına götürür. Burada açıkça, yaratımı çoğaltmak için
çamura batırdığı sarmaşığın veya ipin batırıldığı anlatılmakta. Gu hecesi yine
ipi tanımlamaktadır. Nugua tanrıçasının bir örümceğe benzetildiğini de anlatır.
7.Bölümün 2.kısımında görüleceği gibi örümcek Ana Tanrıçayla özdeşleştirilir.
Ginabul- Sümercenin kelime oyunları sayesinde başka bir tanıma da ulaşabiliriz;
Nu-gu-a, imajların, figürlerin kraliçesi yani klonların. Nuwa Sümercede wa –bea
diye anılır ve bu da resimleri, heykelleri üreten kişi anlamındadır. )
İncil’den bir bölüm;
“sonsuzdan itibaren yaratıldım, dünyanın orjininden önce… Uçurumlar (dünyadaki)
yokken doğum yaptım… O (Tanrı: Ana Kaynak yani Kadistuları temsilen),
yukarıdaki sisleri yoğunlaştırdığında… Dünya’nın şekillerini çizdiğinde onun
yanındaydım,O’nun yanında hep mutluydum. Yeryüzünde mutluydum ve mutluluğu
çocukların arasında buluyordum.”
GİRKU-TİLA’da Nudimmud/Dili-Me-As
Ninmah aracın önünde
durdu. Özellikle geride kalmıştı. Bir grup rahibe Gigirlah’tan indi. Dünya’nın
büyük planlayıcısı olarak tanınan ana karaktere eşlik eden birçok dişi de vardı
grupta. Ana planlayıcının alnında kocaman, muhteşem bir zümrüt bulunmaktaydı.
Kusig (altın) ipinden işlenmiş bir eteği vardı. Eteğin rengi, Amasutumların
kraliyet rengi olan Ugamusların (yılan halkı) yeşiliydi ve üzerinde de sembol
olarak işlenmiş iki Mus (yılan) bulunmaktaydı. Uga-mus, Kadistuların ırkımızın
şanı için buradan uzakta çalışan rahibelerin ve Amasutumların tümüne verdikleri
isimdi. Ninmah, ünlü rahibeyi karşıladı ve tek kelime etmeden göstererek beni
ona tanıttı. Mamitu-Nammu, resmi bir zarafet ile başıyla candan bir selam
verdi. Kortej, şehrin merkezine doğru yola devam etti. Etrafımda bulunan
amasutumlar, önemli bir varlık olduğunu anladılar ve anca o anda bazıları benim
görüntüde erkek olduğumu fark ettikler. Bunca ilgi karşısında biraz kendimden
geçmiştim. Kraliyet korteji uzaklaşmıştı ve şehrin ana caddesine saparak tören
yapılan tapınaklardan birine doğru yöneldi. Artık burada işim kalmamıştı.
Mamitu’ya tanıtılmıştım ve rahibelerin kutlamaları Amasutum olmayanlara tamamen
yasaktı. Bir Usumgal bile buna katılamazdı. Uanna’ya dönmem gerekiyordu ancak
yanımda hücreleri ve iki rahibeyi de götürmeden yapamazdım. Mecburen günün
büyük bir bölümünü, törenlerin bitmesini bekleyerek geçirdim. Ana meydanda
çömelerek derin düşüncelere daldım ve buranın huzurunu tattım. Bu yer tamamen
boştu. Tiamata ve An arasındaki görüşmelerin çok olumlu geçtiğini biliyordum ve
yaratıcı babam beni sabırla bekliyordu. Öğleden sonra uzaktan rahibelerin
hareketlerini duymaya başladım bu da kutlamaların bitmek üzere olduğunu
söylüyordu. Bu nedenle şehrin ana deposuna dığru yöneldim. Az bir süre sonra
Mamitu ve Ninmah donmuş hücreleri taşımak için yanıma geldi. Ninmah gururla
Tiamata’nın izni olduğunu söyledi. Sessiz duruyordum. Her ikisi de bunu zaten
bildiğimi anlamışlardı. Ninmah, binanın girişinde durup beklememizi belirtti. Hücreleri
seleksiyon etmek için yardımımıza ihtiyacı olmadığını söyleyerek….An olarak
direkt olarak direktifleri vermişti. Bu beni şaşırttı ancak yaratanımın en
yaptığını bildiğini düşündüm. Mamitu da şaşırmışa benziyordu bu açıklama
karşısında ve An’a güvenmemiz gerektiğini kendisine söyledim. Uzunca bir süre
beklerken Uras’ın rahibesini de yakından inceleme fırsatı buldum. Mamitu, ketum
durarak sürekli ellerimi inceliyordu. Ninmah, ağır olan iki büyük kasayla çıktı.
Değerli yüklemeyi kargo Gigirlahımıza yerleştirerek Uanna’ya doğru yola çıktık.
Mamitu ve Ninmah yan yana oturdular ve hiç konuşmadılar. Uras’ın büyük rahibesi
sakin bir dişiydi ve varlığı, ruhu coşkulu olan Ninmah’ı sakinleştirmeye
yetmişti. Mamitu’nun iç bilgeliği her tür durumun üstesinden gelebilecek bir
dişi olduğunu gösteriyordu. Ninmah’ın olduğu gibi güzel olduğunu söyleyemem
ancak bakışındaki derinlik ve yüzündeki şefkatli ifade içimde iyiliği
uyandırıyordu. Aslında evet, bu dişi, büyük bir güzelliğe sahipti. Yanında iyi
hissediyordum ve bu duygu beni derinden sarsıyordu. Zaten Uanna’ya varır
varmaz, An’ın için için huzursuzlandığını hissettim. Fiziği karşısında mı ya da
yaydığı şey karşısında mı? Yaratıcımı tanıdığımdan ikincisi olduğunu
söyleyebilirim. An, programda önemli bir değişiklik yapıldığını bize söyledi.
Kraliçemiz ile görüşmesi esnasında, düşmanımızı şaşırtmak ve düşünceleri
sakinleştirmek amacıyla, Anunnaların yapımının sistemimizin dışında olmasını
önermişti. Bu cümle karşısında Mamitu ilk kez söz alarak yaratanımla konuşmaya
başladı. “Saygın Usumgal, hangi düşmandan bahsediyorsun?”
“Nindigir (rahibe)sana
bunu açıklamaktan üzüntü duyuyorum ancak Sukkallar… Bu sözümona kardeşlerimiz,
erkeklerimizin hastalığının sorumlusudurlar.”
“Bu tamamen imkansız!
Sukkallar uzun zamandan beri bizim sadık müttefiklerimizdir. Kanıtlarınız
nedir? Bu…”
Sözünü kesen An “Amasutum, sözlerinde dikkatli
olmanı öneririm. Tiamate (güneş sistemi) ya da Uras’ta değilsin artık. Artık
benim ve Sa’am’ın emirleri altındasın. Alagni’nin sana karşı büyük bir sabır
gösterdiğinden dolayı mutlu olmalısın. Gina’abulların iyi niyetinden faydalanan
ve güneşte keyif yapan birkaç yerlinin eresi (kraliçesi) değilsin. Bil ki
Tigeme (tiamata) ile konuştum, eğer konuşmamızın detaylarının bir özetini
istiyorsan git onunla görüş. Onun yanına gidecek her Amasutum için aynı
hikayeyi anlatacağını sanmıyorum, zaman kaybı olur. Bunlardan bazılarının
prestiji olsa bile…Şu an savaştayız Nindigir ve Gina’abulların da
hizmetindesin.”
An, bu tavırlarıyla
bilinen kötü namını da doğrulamış oldu. Mamitu hiçbir şey söylemedi ve hiç
kimsenin cesaret edemeyeceği kadar yaratan babamın gözlerinin içine baktı.
Büyük bir ihtimalle hiçbir varlık bugüne kadar onunla böylesine konuşmamıştı.
An, hiç bozulmadan o bakışın aynısını kendisine iade etti. Mamitu, Usumgalların
güçlerine sahip değildi ve yaratanım ona çok ciddi bir ders verebilecekken,
onları ayırmak için araya girip söz aldım. “Baba, en sonunda hepimiz toplandık.
Zaman kaybetmeden işimize başlayalım.” An, Uras’ın planlamacısına bakmaya devam
ederek bana cevap verdi “Tigeme senin ve Mamitu’nun Nanülkara’da kalıp erkek
Kadistuların yapımına yani Nungalların yapımına başlamanızı istiyor. Ben de
Ninmah ile beraber Ubsu’ukkinna sistemindeki Mulmul’e (pileiades) gidip Anunnaları yaratacağız. O
bölgenin sahibi Ansar ve Kisar da bize eşilk edecekler. Lahmu ve Lahamu burada
kalacaklar. Bildiğiniz gibi bu iş gizli kalmalı. İşler ilerledikçe ara ara
temasta bulunuruz.” “Peki baba. Ancak birkaç Siensiar bulmamız gerekiyor.”
Yaratıcımda bir kzgınlık hissettim. Mamitu bana dönerek konuştu “hayır Sa’am,
yaratıcının zor elde etmiş olduğu şeyi bize vereceğini sanmıyoruz. Bildiğim
kadarıyla Ubsu’ukkina sistemindeki Mulmul’un çok az suni matris sahibi olduğunu
düşünüyorum. Biz Amasutumlar, iyi niyetimizin bir göstergesi ve yapmış
olduğumuz işteki güveni belirtmek için Siensiarları ona bırakıyoruz. Gina’abulların
barışı için kullanacağını tahmin ediyorum.” Mamitu’nun niyeti karşısında An,
onu kutsamak zorunda kaldı. Teşekkür etmek niyetiyle eğildi ama bunu zoraki
yaptığını hissettim. Mamitu Ninmah’a hoşça kal dedi ve kargo Gigirlahımıza
gittik. Amasutum iki pilot, An ve Ninmah’ın ihtiyacı olan hücreleri onlara
götürdü, sonrasında da aracımız kalkarak Nanülkara’ya yönlendi. Böylece
yaratıcım ve Ninmah’ı kaderin ellerine bırakmış olduk. Gezegenimize doğru
seyahat ederken An bana Kinsag tekniğiyle (telepati) bir mesaj gönderdi.
Mamitu’yu yakından kontrol etmemi ve mümkün mertebe Kadistularla çok az temasta
olması emrediyordu.
(Not: Ubsu’ukkinna, yıldız
sisteminde Pileadlardaki Maya yıldızı olarak geçmektedir. Bu sistemde 12
gezegen mevcuttur. Ubsu’ukkinna terimi genellikle uzmanlar tarafından konsey
olarak veya tanrısal toplantı yeri olarak tercüme edilmektedir. Ancak gerçek
anlamı bölündüğü zaman daha iyi anlaşılır. Ub , evrenin bir bölümü, Su
güçikuvvet, Unkin topluluk, Na ise istasyon veya insan. Bizi ilgilendiren
bağlamda bu terimin tanımı Ub-Su-Unkin-Na yani evrenin güçlü bölümü, topluluğun
istasyonu… Dünyasal bir ortamda da Ub-Su-Unkin-Na, şöyle tanımlanabilir; gücün
yeri, insan toplulukları. Mezopotamyanın her büyük şehrinde bir Ubsu’ukkinna
mevcuttu. İnsan işleri konusunda çalışırken oraya Tanrısal bir imaj verirlerdi.
Sümerlilerin astral Ubsu’unkinna’sı içine Duku’yu almaktaydı ve onlar için aziz
tepe, Tanrıların bulunduğu yer olarak belirtiliyordu. Arizona’daki Hopiler
Ubsu’ukkinna’yı Toonaotakha diye anarlar bunun tercümesi de gezegenlerin
konfederasyonudur. Burası 12 gezegenli yıldız takımının olduğu Kachinaların
yaşadığı yer, yani Hopilerin geleneklerin spiritüel rehberlerin olduğu yerdir.
Toonaotakha yıldız sistemi Pileadlarda yer almaktadır ve Hopiler onlara yedi
kızkardeş ismini vermektedirler. Enteresan olan, toonaotakha’nın kökü Hopi
Kızılderililerinde Tounou, bu da bir gruba mensup olmak o kök de toonam’dan
türetilmiştir. Bu da kabile konseyidir. Bir kez daha görüyoruz ki, her şey tam
yerine oturuyor. )
An bana rahibelerin beni
domine etmesine asla izin vermememi öğütledi çünkü onlar Gissu (gölge)’nun
temsilcileri ve yapacağımız iş için bir tehlike oluşturmaktadırlar. Yaratıcım
onlara kesinlikle güvenmiyordu ama ben bu duygunun altında daha derin bir şeyin
yattığını seziyor fakat ne olduğunu anlayamıyordum. An o ana kadar yapmış
olduğum her şey için beni tebrik etti ve Usumgallara karşı hassas bir pozisyon
alırsam doğru bir karar verebileceğimi ifade etti. Aslında potansiyel bir risk
karşısında beni uyarma ihtiyacı duymuştu. Çünkü eğer planı önceden ortaya
çıkarsa, tehlikeyle ilk benim yüz yüze kalacağımı biliyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder