Anton Parks

Anton Parks
İlk resimdeki Sa'am, Enki'dir. Kaynaklara ulaşmak için Anton Parks'ın websitesini resmi tıklayarak ziyaret edin.

26 Şubat 2015 Perşembe

7.BÖLÜM / 2.KISIM

ABZU ABBA İLE KARŞI KARŞIYA GELMEK

Piramitlerdeki metinlerden alıntı: Firavunun sığınağı gözüdür. Firavunun korunması gözüdür. Firavunun başarılı, zaferli gücü gözüdür. Firavunun kudreti gözüdür.

GİRKU-TİLA NUDİMMUD/MİN-ME-MİN

Yaratım odasını terk edip gezegenimizin Abzusuna (yeraltına) varmak için bir Amasutum aracı bulma niyetindeydim. Durmaksızın çalışmamdan dolayı artık zaman kavramını yitirmiştim. Binadan çıkarken iklimin değiştiğini şaşkınlıkla gördüm. Ankida, kuzeyden gelen kum fırtınılarının etkisi altındaydı.
Çölün ihanetçi ve sıcak nefesinden kendime bir yol açarak, Amasutumların Gigirlahlarının bulunduğu bölgeye vardım. Rastgele bir araç alarak yeraltı dünyasına doğru yöneldim. Dişilerimizin araçları benim bildiklerimden fazla farklı değildi ve Abzuya olan seyahatim hızlı geçti. Tuzaklara düşmemek için yeterince dolaşmıştım; mesela o yoğun girdaplara girmemek için  ters yöne kaçarak, evrenimizin portallarına yönlenen olumlu rüzgarlardan faydalanmak gibi… Abzu’nun başkenti olan Ealam’a inmeden önce Lahmu ve Lahamu’dan zihinsel bir ileti aldım. Her ikisi de durumdan haberdardı ve Abzu Abba’nın tepkisi karşısından huzursuzlardı. Sanki Abzu’da Miminu işçilerin yardımıyla başlatmış oldukları düzenli temizliğin kralımızı memnun etmeyeceğini bilmiyorlarmış gibi. Lahmu ve Lahamu bana ,yaratıcımın yeni emirleri gelene kadar Eusutum’ların imhasını durdurduklarını ifade ettiler. Hayırsever An, kardeşlerini sokmuş olduğu kötü durumdan bir kez daha çıkarabilecek miydi? Yaratıcım, kaosun kralıydı, aynı zamanda yalan sanatının ustasıydı. Zamanını, her parçasını kendisinin yaratmış olduğu problemleri düzeltip tamir ediyormuş gibi geçiriyordu. Kendini değerli göstermek, başarılı ve gerekli bir varlık olarak lanse etmek bakımından bundan daha iyisi yoktu. Lahmu ve Lahamu’nun Nungallar ile ilgili hiçbir soru sormamalarına şaşırmıştım. Pek endişe etmedikleri kesindi. İlgi alanları An ile uyumluydu ve bundan başka hiçbir şey umurlarında değildi. Beni pohpohlamak amacıyla Lahmu ve Lahamu, yaratıcım onlara bana güvenmelerini ve beni dinlemelerini söylemiş. Herhalükarda bu sefer bu üçkağıtları düzeltmek bana kalıyordu. Bu şerefi bana bahşederek aslında An beni kendilerinden biri olarak gördüğünü de göstermişti. Yani hizmetinde ve Ansar’ın yararına çalışan bir ihanetçi… yaratımımdan beri kendime sorduğum soruya gelince, yani bir sınavda mıyım sorusu, hiçbir şüpheye yer bırakmadan verilmişti. Lahmu ve LAhamu benden gelecek olan direktifleri bekliyor gibiydiler. Ancak hiçbir şey söylemeden kralımıza bir ziyarette bulunacağımı belirttim, ki doğrusu da buydu. Abzu’nun ormanları, köylerine yakın geçerken, çevrede uzanmış cansız yatan binlerce beden manzarasını görmezlikten gelemedim. Lahmu ve Lahamu yaratıcımın emirlerini çok iyi uygulamışlardı. Eğer biraz daha merhametli olsaydım ve insanoğlunun bazen yaptığı gibi ağlayabilseydim ağlardım. Fakat o dönemde Uras’a has o derin duyguları tanımıyordum. Unulahgal’a gelişim gibi varlığım konusunda hiçbir şüphe uyandırmamak için, Gigirlahımı şehrin kenarına park ettim. İnmiş olduğum yerden, kralımızın yaşamış olduğu tapınağın arka cephesinin tepesi görünüyordu. Ealam’da hiçbir askeri koruma bulunmuyordu. Dıştan ulaşımı oldukça kolaydı. Bu nedenle hızlıca tapınağın yakınına varabildim. Yapının etrafında, eski atalarımız ait Arkaik türdeki reptilian humanoidi temsil eden büyük freskler vardı. Bu resimler dişi Gina’bulların tarihini anlatıyordu. Bu büyük savaştan beri onların Urbar’ı (Lyre takım yıldızı) zorunlu  terk edişlerinden Margid’daya (büyük ayı takım yıldızı) varışlarına kadar. Kadistuların konfederasyonundaki yaratım çalışmalarını da kapsayarak… Bu dev freskleri incelerken bana gizemli ve anlaşılmaz gelen kanatlı düşmana karşı verilen büyük savaş hakkında hiçbir bilgim olmadığını fark ettim. Tapınağın önündeki küçük avlu bomboştu. Kraliyet bölümüne yaklaşıyordum; yüksek merdivenleri çıkıp kalın, bronz kapının önünde durdum. Kapı kapalıydı, bu da Abzu Abba yok demekti. Mutlaka içeriye girmek gerekiyordu.  Bir kez daha niamaya başvurmak zorunda kaldım. Yaratıcımın kan uyumu sayesinde Usumgallardan bana doğuştan miras kalan meşhur güç… Bu enerjinin odaklanmasıyla sagralar (enerjetik vorteks: çakralar) harekete geçiyor ve büyük işler başarmamı sağlıyordu.  Göz açıp kapayıncaya kadar kilidi çözmüştüm; kapıyı geçerek tapınağın girişinde buldum kendimi. Ortam hem nemli hem serindi. Kasvetli karanlığı delen bazı ışıklar vardı ve kralımızın odasına ulaşmak için 60 adım atmam yeterliydi. Odanın duvarlarının üst kısmında dört ince delikten süzülen Abzu’nun güneş ışığında dans eden toz partikülleri geziniyordu. Abzu Abba’nın zor bir gün geçirdiğini, yoğun geçen bugünden yorgun düştüğünü biliyordum. Eninde sonunda mekanına geri döneceğini biliyordum; daha vaktim vardı.
Kasvetli tonoza doğru başımı kaldırdım. Usumgallar gibi tavanın en tepesinde kurbanımı beklemeye karar verdim. Düşmanını gözetlemek ve ona bir sürpriz yapmak için bundan daha iyisi yoktur. Muhteşem bir zıplamayla kendimi tavana yapıştırdım. Başımı aşağıya doğru sallandırarak rahatça beklemeye koyuldum. İki danna (4 saat) sonra sabrım ödüllendirildi. Bronz kapının yankılanan sesini ve pek çok ayak sesini işittim. Düşünce gücü sayesinde Abzu Abba’ya eşlik eden,ruhen ve bedenen ona hizmet etmekle görevli olan üç favori şaklabanıyla gelmekte olduğunu sezdim. Bunlar Miminu ırkının (griler) alagnileriydi. Kisi (karınca) yüzlü, gerçek genetik köleler…Kesinlikle tek başlarına yaşayamayanlar. Miminulardan iki  tanesi girişte kalırken diğeri Abzu Abba’yla beraber odaya yöneldi. Varlığımı hissettirmemek için konsantre oldum ve girişte durmuş olan iki kuklayı etkisiz hale getirdim. Bayılarak yere yığıldılar ancak bir tanesi metal bir şamdanın üzerine düşerek büyük bir gürültü çıkardı ve kralımızın kulağına kadar ulaştı. Abzu Abba ve cücesi tam altımda duruyorlardı. Boşluğa kendimi atarak tamamen şaşırmış olan ikisinin önünde dikildim. Çirkin bücür kaçmak istedi, onu engelleyerek yere yapıştırdım. Abzu Abba eski bir teknik olan, düşmanın bilincini kendi bilinciyle birleştirerek çökertip, zihnimi kendi düşüncesine kaydırmaya çalıştı. Eğer bu yöntem başarılı olursa, zaferi kazanan kişi hemen karşısındakinin güçlerini çekip onu bir ota çevirebilir. Ancak kralımız bana göre çok ağırdı ve tepkisini öngörme konusunda zorluk çekmemiştim. Bana büyüsünü gönderecekken onun ulaşabileceği yerde değil, tam karşı duvardaydım. Oradan enerjimi açığa çıkarıp onu paralize ettim ve konuşmaya çalıştım. “Dinle beni pis Usum (ejderha)! Sana kötülük yapmak istemiyorum. Beni dinlersen hayatını bağışlarım.” “Alagni, yalanlarını dinleyecek değilim! Bana karşı hiçbir şey yapamazsın!”  “İnatçı Mustagur (kertenkele) planını çok iyi biliyorum. Halen ayakta kalan birkaç Eutum’una emir vererek Duku’ya karşı savaşçılarla saldırmayı düşünüyorsun. Herhalde oğlun An’ı yeterince tanımıyorsun. Savaşçılarını mutlak bir ölüme gönderdiğini bilmelisin. Geç olmadan bu fikrinden vazgeç!”
(Not: Mustagur, Sümer teriminde kertenkele demek, ancak hecelendiğinde Mus-ta-gur karşımıza çıkan tercüme, yağlanmış güçlü sürüngen veya güçlü ve parlak sürüngen. Bu örnekle beraber Tanrıların dilinin inceliği de ortaya çıkmakta. Çünkü duruma göre bir küfür de sayılabilir, burada olduğu gibi. )
“Zavallı cahil, artık çok geç! Senin için ve Gina’abullara ihanet edenler için çok geç! Birleşen güçlerimiz tarafından Anunnalar ezilecek ve müttefiklerimiz tarafından da hepiniz yok edileceksiniz! Çünkü onlar da bizim tarafımızdalar.”  Bulunduğum duvardan çekilerek krala doğru yöneldim.
“Bulug (acemi) görme beni. Onlarla temasa geçecektin ki tam zamanında geldim. Herhalde yaratanım da bunu isterdi ama gereksiz kan dökülmesini önleyeceğiz. Soyumuza karşı hiçbir kötülük düşünmüyorum fakat An, güce sahip olmak için her şeye hazır ve gerekirse benzerlerine ihanete de….Bırakalım yapsın. Bırakalım oyuncaklarını yani Anunnalarını yapsın. Daha sonra onu ikna ederim. Beni dinleyecek ve barış için çalışacaktır.”
 “Zavallı saf! An hiç kimseyi dinlemez ve senin sözlerin de umurunda değil. Daha fazla vakit kaybetmeden ordumuzu Duku’ya gönderip orayı yok edelim.”
Sesimi sertleştirerek devam ettim. “Üzgünüm bu imkansız. An’ın elinde 1200 Siensisar var. Şu anda elinde kaç tane varlık var tahmin bile edemiyorum. Bu çok riskli. Elimizden geldiği kadar çok Nungal üretmeye çalışıyoruz. Onlar sorun çıktığında Ginabulları korumasını bilirler. Yaşlı deli! Memnun olman lazım. Mamitu’yla beraber senin eserinden yola çıkarak Nungalları yarattık. Yani Eutum’ların üretimini başlatmadan önce yaptığın bir prototipten. Söylemeliyim ki çok başarılı oldu.”
 Arkamdan cücenin sesi geldi “barağım (kralım) onu dinleme! Yaratıcısı gibi o da bir hain!”
Arkamı dönerek bir hareketle odanın bir ucundan diğer ucuna sırt üstü gönderip onu odadan çıkarttım ve arkasından kapıyı da kapattım. 
“Sen neden bahsediyorsun beyinsiz genç?! Hangi yalanı uyduruyorsun? Senin gibi aptal olan Nungallarla ne işim olabilir. Bu sadece benim sutumlarımın yerine lanetli alagnilerinizi koymak ve Nanülkara ile kolonilerimizi ele geçirmek için yapılmış büyük bir plan.”
Abzu Abba çok sinirlenmişti ve benim sözlerimi duymuyor gibiydi. Deliye dönmüştü ve üzerinde uyguladığım baskıya rağmen hareket etmeyi başardı. Yorgunluktan bacakları kasılmasına rağmen zorlukla ayağa kalkarak küfretmeye başladı. Kızgınlık mı yoksa hayatta kalma içgüdüsü mü bana başkaldırma cesaretini veriyordu? Cüsseli vücuduyla üzerime atladı fakat saldırıdan kaçarak onu niama sayesinde tekrar yere yapıştırdım. “Akılsız ihtiyar ne arıyorsun? Seni yok etmeye beni mecbur bırakma” diye bağırdım. “Bunu yapmak zorunda kalacaksın. Çünkü benden ihtiyacın olan desteği bulamayacaksın. Küçük sümüklü! Sen sadece genetik bir makinasın. Yalnızsın ve ömür boyunca da yalnız kalacaksın. Çünkü bir alagninin kaderi budur. Seni ve yaradanını ve sizin için çalışan herkesi yok edeceğim!” Abzu Abba binbir şekilde yeniden küfürler savurdu. Sözlerinin şiddeti bana bu görüşmenin onun veya benim için çok kötü sonuçlanacağını anlatmıştı. Projeleri üzerinde inatlaşıyor ve durmadan An’a küfürler ediyordu. Nefes nefese kalmış sesinin şiddetlenmesi bende derin bir nefret uyandırmıştı. Konuştukça bu aptal duruma karşı güçsüz kaldığımı görerek mutlu oldu. Kötücül düşünceleri onu git gide daha berbat sözler sarf etmeye teşvik ediyordu ve onların gücü de zihnimi etkiliyordu. Başım ve bacaklarım istemsizce eğilip büküldü. Sesler ve frekansların vızıltıları beynimde yankılanırken duygularım da sislenmeye başladı, artık sözlerini netlikle duyamıyordum. Kafamı kaldırdığımda Abzu Abba’nın tutsaklığımdan kurtulduğunu gördüm. Varlığımın tüm hücrelerine teker teker kızgınlık dolarken, eğlenmiş bir halde ayağa kalktı. Gözleri kan çanağı içindeydi ve beni gücünün etkisinde görmenin sarhoşluğunu yaşıyordu. Kalbim korkunç bir hızla atıyordu ve kendim üzerinde hiçbir kontrolüm kalmamıştı. Tüm organlarım sanki felç olmuştu ve canım çok yanıyordu. Nasıl bu kadar kısa zamanda savunmasız kalmıştım? Abzu Abba’nın mutluluktan salyaları akıyordu; çatallı dilini çıkarttı. Kızgınlığından keyif alıyordu ve yaymış olduğum düşük enerjiden besleniyordu. Abzu Abba beni güvenli bir şekilde manipüle ediyordu çünkü bir alagninin zayıf noktalarını iyi biliyordu. Bu zayıflık benim yaratıcımı tanımasından kaynaklanıyordu. Aslında anahtar buradaydı ve düşmanımın zihni bana bu şekilde hükmediyordu. Zihnimi yeniden toparlayarak, zorlukla kendime geldim. Kötü sihrine devam ederek mutlu hareketler yapan Abzu Abba’ya baktım. Son darbeyi vurmadan önce iyice keyfini çıkartıyordu. Hatası işte buradaydı! Artık yaratıcımı düşünmeyerek, yok edici ve gereksiz bu kini boşaltmam gerekiyordu. Gözlerimi kapatarak beni git gide boğan bu gizli baskıdan kurtulmaya çalıştım. Yavaş yavaş kalkarak Abzu Abba’yı duvara fırlattım. Baskısından kurtulduğumu görünce düşmanım paniklemişti. Mezbahaya götürülen bir hayvan gibi böğürmeye başladı. Enerjim onun niamasını yutarken artık kaybettiğini anladı.  Sagraları giderek daha yavaş döndü ve senkronizasyonlarını kaybettiler. Kasları kasılmış, göğsü patlamak üzere olan Abzu Abba acı içindeydi ve gücü de kovadan akan su gibi boşaldı. Birkaç dakika sonra gözlerimin önünde kralımızın bedeni yığılıp kaldı. Yanına yaklaştığımda hala canlıydı. Tüm bu güç gösterisinden heyecan içinde kendimden geçmiştim. “Zavallı deli, senin elindeydim ve beni anında yok edeceğine zaferinin keyfini çıkartmaya koyuldun. Zannediyor musun ki ben aynı hatayı yaparım?” Bu sözler üzerine hiç düşünmeden, güç ve enerjiyi açığa çıkaran ,ani ölümü getiren dehşet çığlığı olan Ugmu’yu attım. Abzu Abba ve üç Miminu patlayarak kraliyet tapınağının her yerine kan ve et halinde yapıştılar. Ne yapmıştım? Dehşet ve karanlık bir makine olan ben, yarı programlanmış tiksinilesi yaratık, telaffisi olmayan bir şey yapmıştım! Abzu Abba’nın maması benimkine karışarak, kukunun (atanın) gücünü bana transfer etti.
(Not: Niama, Sümercede bu kelime hecelendiğinde Ni-ama, Ni-amaj, annenin veya ısının gücü…. Yahut da efendinin gücü anlamına gelir. Bu her iki açıklamada da evrensel gücün nötr olduğunu görüyoruz. Bu aynı zamanda Mali’deki Dogon kabilesinin Nyama terimiyle benzeşir. Mali Nyama’sı bir enerjidir. Canlı bedene yayılmış bir maddedir. Diğer bir anlamda yaşam gücü de denebilir. Dogonlar nyamanın maddesinin kan olduğunu düşünürler, bu da kalıtımsal olarak aktarılmaktadır. Mali halkının, hayvan kurban etmesinin amacı Tanrılara ve üstadlara uyumlanmaları içindir. Böyle bir uygulama Yahve için Kudüs’te Yahve (Tanrı) tapınağında yapılana benzemektedir. Hayvan kurbanları genellikle bir dilek için veya halkın hatalarını affetmek amacıyla yapılırdı. Kurbanın bazı bölümleri Yahve’ye verilirdi, gerisi de tapınakta bulunan rahiplere. Bu tür kurbanlar İbranicede shelamim kelimesini matris dili ve Sümero Asio, Babilon’da Se –porsiyon, La –dilek, Mim ise Sümercede Mu-e olarak alınır ve de Tanrısal isimler yani Selamim Tanrıların dileklerinin bir porsiyonu. Burada insanoğlunun Tanrıları isimleriyle anmaması ve fiziklerinin tarif edilmemesi bakımından temkinli davrandıklarını anlıyoruz. Birinci bölümde de gördüğümüz gibi Mus hecesi veya Mim, görüntü, kraliyet tacı, parlamak Sümercedeki Mus’la benzeştirilir yani sürüngen, yılan. Bu katı kurala göre Yahudilerde Yahve’nin veya Elohim’in gerçek görüntüsü asla tasvir edilemez. Bu konuyla ilgili daha detaylı bilgiler verilecektir. Aynı zamanda kanın akmasıyla beraber niamanın karşı tarafa geçmesiyle ilgili de bilgi vereceğim. )

            Binbir düşünceyle Ankida’da Mamitu’yla buluşmak için mezarlıktan çıktım. Aracıma vardığımda görünmeyen bir dehşet, tapınağı ve çevresini sarıyordu. Abzu’da ölüm sessizliği vardı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder