NANÜLKARA’NIN
BÜYÜK RAHİBESİ NİNMAH
Zohar’dan alıntı:
Elohim en yukarının mimarı, yüce Anne. Aynı zamanda en altın da varlığı. Eş,
kocasının onayı dışında hiçbir inisiyatif alamayan dişi eş. Bu da vücutla
ilgili tüm yapıları da kapsar. Kutsal Baba Kutsal anneye hitap ederek “şu
inşaatlar şöyle olsun böyle olsun..” Ve hemen de oldular.
Yahudi
literatüründeki değişik bölümlere bakıldığında, aynı zamanda İncil ve diğer
geleneklerde Ana Kaynak cinsiyetsizdir. Zaman içinde baba veya Tanrı adı
altında hep bir erkek güce dönüşmüştür. Bundan da açıkça görebiliyoruz ki,
dünyada yazının ilk çıktığı dönemlerde ve dini metinler yazıldığında Ana
Tanrıça kültü gerilemekteydi. İsa’dan önce -1000’de başlamıştır ve gün geçtikçe
giderek değerini yitirmiştir. Birçok ataerkil toplumun erkek dinlerinin
gelişimini kabul etmesiyle dişil ve Ana Tanrıça kültü hepten yok olmuştur. Bu
koşullarda tek Tanrı’yı redakte edenler, ilk yazım şekillerinde Tanrı’yı bir
erkek olarak yazdılar. Bu koşullarda, ilk yaratanın, Ana Tanrıça’nın hizmetinde
olan birçok varlıktan oluştuğunu (Elohim) bilmelerine rağmen Tanrı’yı erkek
olarak gösterdiler. Bu kutsal varlıkla uzaktan yakından ne varsa tamamen
çirkinleştirildi, şeytanlaştırıldı veya kökünden yok edildi. Ataerkil doktrinin,
Tanrının bu dişi kutsal varlığın üstünde yer almasını ve onun da tamamen onun
emirleri altında olmasını iyice belirginleştirdi. Hint mitolojisinde kutsal
enerji ve ilk enerjinin adı Shakti’dir. Sümer dilinde bu Sa-akti, “yaşamı veren iyi kadın” anlamındadır. Shakti
kutsal Anne, Ana Tanrıçanın tamamen bir suretidir. Tam olarak dişil varlığın
kişileştirilmesi ve Hinduizmde onu kutsal ruhla birleştirilmesi…Bu bizi
otomatik olarak İbranice’ye yönlendirir. Ruah Elohim; bunun anlamı da,
Tanrı’Nın ruhu, kutsal ruh demektr. İbranicede dişi bir terim olan Ruah (ruh),
Cinâbul Sümerce’ye çevrildiğinde Ana Tanrıça’nın çok iyi bir tanımını veriyor.
Sümercede Ru, bağışlanmış bir hediye,aynı zamanda da restore etmek anlamına
gelir, ah kısmı ise gücü temsil eder. Bütün bu özellikler Ana Tanrıçaya mahsustur.
Çünkü o yenileyen ve gücü verendir. Ana Tanrıça, Yahudi dininde giderek
yükselen ataerkil güç tarafından çok kurnazca şeytanlaştırılmış Lilith altında
saklanmıştır. Bazıları Lilith’i İbranicede Layla (akşam) ile benzeştirir,
diğerleri ise Lilith’in Sümercede Lil-tih’den geldiğini düşünmekte. Hayat veren
ruh. Şu anda bizi ilgilendiren çerçevede onu daha çok ilk insana hayatı üfleyen
varlık olarak görebiliriz. Yahudi tasvirlerinde Lilith bir gece kuşu olarak
gösterilir. Bu da Ana Tanrıçaya atfedilen en eski sembollerden birinden
alınmıştır. Çünkü kuş ve kumru Hristiyanlıkta da kutsal ruhu sembolize etmek
için kullanılmıştı. Ana Tanrıçanın uçan görüntüsü Yunan mitolojisinde de
bulunmakta ve orada Eunyme ilk evrensel tanrıça kumruya dönüşmüştür ve her
şeyin ortaya çıktığı evrensel yumurtayı yumurtlamıştır.
(Sümerceye Yunan
ilk Tanrıçanın ismini tercüme edersek bu Erin-um’dur. Sümercede O harfi yoktur.
Ebeler ordusu anlamına gelir ve yaşlı ya da antik kadınlar. Ya da
Erin-um-me, kutsal kararnameli ebeler
ordusu. Aynı fikri Mısır geleneklerinde mevcuttur. Piramitlerin yazıtlarında.
Orada da bu kutsal varlık, çift cinsiyetli Atum (Mısır adıyla İtemu) Ben isimli
kuşa dönüşmüş, havayı, toprağı ve gökyüzünü yaratmıştır. Rahibelerin matris
dilleri (dünyadaki ilk dil) Emasa olarak adlandırılır ve Sümero Asiro ve
Babilon hecelerini de kapsamaktadır. Bu kutsal isim bir yandan İt-em-u olarak
tercüme edilir, bu da meteorolojik güç demektir. Yunan ismiyle At-um, eski
erkek kadın. Atum’un bize çift cinsiyetli olduğunu bildirir ya da en azından
aynı amaca hizmet eden farklı yaratıcı güçleri de sembolize edebilir. Ben ismi,
yaratıcı Phenix kuşuna verilmiştir, bu da Sümercede Be-en’i veriyor. Birçok
gelenek, sözü, dünyanın varoluşuyla özdeşleştiriyor.)
GİRKU-TİLANUDİMMUD
DİİİMEİA
An’la beraber
Birkaç Siensar (koza, yaşam tüpü) yapmak için Uanna’ya geri döndük. Bu ağır
göreve başladıktan ve 15 tane yaptıktan sonra anladık ki yeteri kadar
yapamayacağız. Amasutumlardan tedarik etmemiz gerekiyordu. Bu yaratıcımı pek
memnun etmemişti. Tigeme ile temasa geçerek bir rahibe heyeti göndermesi için
sorumluluk aldım. Onların arasında hocaları olan Ninmah vardı. Bize eşlik
etmesi için seçilen iki rahibeden biriydi. Bu dişinin görüntüsü hoş muydu
bilemiyorum ancak bakışları çok güçlüydü ve inisiye olmamışlar için çok zor
tahammül edilecek gibiydi. Büyük bir saygı uyandırıyordu. Kemerli olmayan, vücudu
saran uzun beyaz bir elbiseyle gelmişti, kısa kollu, sırtı yırtmaçlı ve gümüş
kurdelelerle kaplıydı. Ninmah kendisine güveniyordu. Dehşet şekilde gururlu
olduğunu belirtmeliyim. Gel-git ruh hali olan ve kızgın olduğu dönemlerde
dehşet saçan bu meşhur rahibeden bahsedildiğini duymuştuk. Zavallı,çok kötü
denk gelmişti, çünkü Usumgalların en beteriyle karşı karşıyaydı. En fazla kadın
düşmanı olanıyla… Ninmah’ın hiçbir çekincesi yoktu. Avının etrafında dönen bir
avcı gibi etrafımda döndü. Beni dikkatlice inceledikten sonra genç lordla
çalışmak istediğini söyledi. Yaratıcı babam sert bir sesle, kendisiyle
çalışacağını söyledi. Rahat olabileceğini belirtti çünkü her ikimiz de aynı
bilimsel bilgilere sahiptik ve yeni bir Alagni türünün yapımında onu bizzat
eğitmekten büyük bir zevk alacağını sözlerine ekledi. Bakışlarının yumuşadığını
gördük, hiçbir şey söyleyemedi. Ninmah aniden uysallaşmıştı. Bu dişi çok büyük
bir manipülatördü ve bunu da görmüştük. Yaratıcımı iyi tanıyordum ve emindim ki
onu hiçbir zorluk olmadan, keyifle hoşnut edecekti. Ninmah’a benimle beraber
çalışacak olan dişiyi tanıyıp tanımadığını sordum. “Ama’nın” (anne) olduğunu
söyledi. Uras gezegenindeki Amasutum Kadistuların öğretmeni olduğunu ve şu anda
kraliçenin acil emirleri üzerine dönüş yolunda olduğunu söyledi. İsmini
sorduğumda Ninmah cevap veremedi ve Tiamat’a (kraliçelerine verdikleri isimdi)
sormamı tavsiye etti. Bu arada bu muhteşem Amasutum’un ismini bilmediğine dair
Ninmah’a inanmakta zorluk çektim.
Uras gezegeni, Tiamate
sisteminde bulunur (güneş sistemi) ve evrenimizin önemli bir merkezidir. Kadistular
bu yıldız sistemine Tiamete ismini vermişlerdi çünkü bu bölgenin barışı için
kraliçe çok uğraş vermişti. Gina’bulcada Tiamate hayatın, yaşamın ve merhametin
kesiştiği yer anlamına gelir. Birçok hayat şekillerinin bir arada olduğu
modifiye edilmiş, yaşam küresinde deneysel hayatlar oluşturulmuş, hepsi bir
araya gelmişti. Uras, birçok galaktik yolun kesiştiği bir dört yol gibidir.
Burada seçilmiş rahibelerimizin bir kısmı müttefiklerimizle birlikte
çalışıyordu.
(Not: Tiamata,
Hayatın Annesi. Bu açıklama, Tigeme ile benzer. Hayatın hizmetkarı. Diğer isim
erkek Gina’abullar tarafından kraliçelerine hitap etmek için kullanılıyordu.
Sümerce’de de aynıdır. Uras kelimesi Sümercede Ura-as, hatırlatmak isterim ki
Sümer kelimeleri bir yer, bir alan anlattığında gidiş yeriyle beraber anılır.
Uras kelimesini böldüğümüzde Ur insan- varlık, As da “tek- bir” demek. Uras
dendiğinde “tek olan varlığın yeri” anlamına gelir.)
Eski zamanlarda
evrenimizin galaktik topluluğu, Uras’ta çift cinsiyetli, muhteşem bir varlık
yaratmaya karar verdiler. Namlu’ular. Bazı müttefiklerimiz vücutlarının bir
kısmını Namlu’ulara bağışladılar. Ameliler gibi plancılar yarı eterik
vücutlarının en önemli elementini verdiler. Namlu’uların yapımı için tüm
plancılar kendilerinden bir parça sundular.
Namlu’ular muhteşem varlıklarmış ve bütün Kadistuların bir araya geldiği
kolektif mirastan geliyorlardı, bu nedenle evrenimizin bilgisinin de canlı
bekçileriydiler. Bir tek Dişi Gina’abullar, Uras’taki varlıklarla hücre
işbirliğine katılmayan kadistulardı. Çünkü o dönemde henüz plancı değillerdi. Gururlu
ırkımızın adına Amasutumlar Uras’ı ve orada yaşayanları binlerce Limamu
(yıldır) idare ediyorlardı. Uras’ın idarecisi ve plancısı Ama ile çalışacağım
için çok şaşırmıştım. Ninmah’a eşlik eden Amasutumların yardımıyla, zorlukla
yapmış olduğumuz matrislerin yanına pek çok matris daha ekleyebildik. Bunun
üzerine dişi Gina’bullara teşekkür edilerek alanı terk etmeleri söylendi.
Sadece Ninmah ve Amasutum pilot bizimle kaldı. Her şeyin doğru çalıştığına emin
olmamız gerekiyordu. Birkaç olumlu denemeden sonra An bana, Nanülkara’ya gidip
ihtiyacımız olan donmuş hücreleri getirmemi söyledi. Ninmah benimle seyahat
etmek zorundaydı çünkü Amasutumlar, ırkımızın genetik mirasının bekçileriydi.
Görevimiz gizliydi ve hiçbir rahibe projemiz hakkında bilgi sahibi değildi.
Ninmah, bu değerli hücreleri tedarik etmemizde bir nevi garantördü. Uanna’da
kalan son Amasutum Margidasına bindik. Bu bir maga’andı. Siensiarların bir
kısmını taşımakta kullanılabilecek bir araçtı. Çok önemli miktarda ağırlık
taşıyabilecek kapasitedeydi. Seyahat zevkli geçti. Ancak Ninmah durmadan beni
izliyordu. Gözleri durmadan gözlerimi arıyordu. Bu dişi benim Usumgalların
gücüne sahip olduğumu ve gerçek düşüncelerinin ne olduğunu anladığımı
bilmiyordu. Rahibelerin düşüncelerini saklama gücüne sahip olduğunu duymuştum.
Ninmah’ın düşünceleri öyle yoğundu ki onları kontrol edemiyordu. Rahibe beni
küçük görüyordu. Usumgal soyundan geldiğimi herhalde bilmiyordu. Ona kızabilir
miydim? Uzun bir zamandır sağlıklı bir
erkek görmemişti. Ninmah, günün olumlu geçtiğini düşünüyordu. An’dan bir Usumgal’dan
eğitim alacaktı. Bu büyük bir onurdu. Yeni bir alt ırkın erkek örneğiyle
çiftleşecekti. Hassas bir pozisyondaydı. Anatomik olarak onu tatmin edemezdim
ancak bir erkek Gina’bul olarak bir rahibenin cilvesine cevap vermem
gerekiyordu ki bu Nanülkara’nın en ünlüsüydü. Kanunlarımız böyle yapılmıştı
aslında bu güne kadar erkekler sadece basit çiftçiler gibilerdi. Irkımızın
hizmetinde, uysal dölleyicilerdi. Bu nedenle yaratıcımın düşüncelerini ve
huzursuzluklarını çok iyi anlıyordum. Tarihimizin yönünü değiştirmekteki
hastalıklı arzusunu da… Sadece yedi kuku (atalar) benim gerçek doğamı biliyordu
ve bunu sır olarak saklamak zorundaydılar. Bu hiçbir Gina’bul’u
ilgilendirmezdi. İçimden, zamanı geldiğinde Ninmah’a bir şeyler uydururum diye
geçirdim. Irkımızın genetik mirasının toplandığı ve stoklandığı Ankida şehrine
aracımız indi. Yarım dannadan (dünyaya göre bir saat) beri gece olmuştu. En uç
kuzeydoğuda gün, yavaş yavaş doğuyordu. Birçok güneş bizi çevrelediğinden
gecelerimiz çok kısaydı. Ninmah, Margidadan gururla indi ve yürümeye başladı.
Onu takip ettim ve iki dişi pilot bana eşlik ediyordu. Yüksek, dev binaların
yanından geçerek şehrin ana binasının kapısına vardı. İçerisi biraz serindi.
Toplanmış olan hücrelerin odasının önünde bir grup rahibe bizi bekliyordu. Bir
tanesi rahibelerin gizli diyalektiğiyle konuşmaya başladı ve benim anlamadığım
bir şeyler geveledi. Kulaklarıma sadece Tiamata ismi çalındı.
Küçük grup yürüdü,
biz de takip ettik. Ninmah bana yavaşça, Tiamata’nın bizimle gizlice görüşmek
istediğini söyledi. Tüm bunlar çok gizemliydi. Şehrin ana meydanına
vardığımızda bizi bekleyen kraliçemizin kraliyet gemisi bizi bekliyordu.
Tiamata’nın önüne geldiğimizde bakışının sertliği bana durumun ciddiyeti
konusunda bilgi verdi. Bir tek konu benimle ilgiliydi. Ninmah benimle kalırken
diğer rahibeler resmi bir şekilde odadan ayrıldı. Tiamata “Oğlum, çok üzücü bir
haberim var. Konuşmamızdan çok az bir süre sonra Sutumların hastalığıyla ilgili
neticeleri Ninmah bana iletti. “Dumumilerimin (kızlarımın) getirdiği sonuçlar
huzursuzluk verici. Erkeklerimizi etkileyen bu hastalık bize yabancı değil. Ana
materyalleri bizim gezegenimizden gelmekte. Her ikiniz de biliyorsunuz ki bu
hastalık kendi kendine başlamadı. Gelişmesi çok hızlı ve böyle bir şeyin yapılışı
ancak kötü niyetli ve zeki bir beyin tarafından yapılmış olmalı. Düşmanımız
düşündüğümüzden daha sinsi ve diyebilirim ki onu çok fena şekilde küçümsemişiz.
Ne dersin oğlum, ne düşünüyorsun?”
“Asil Eres niye bu
garip soru? Yaratıcım olan An, Eutumların hastalığının buradan gelmediğini her
zaman söyledi ve ona inandık.
“Ancak
araştırmalar gösteriyor ki öyle değil. Dumumilerim böyle bir şey olmadığını keşfettiler.
Sevgili oğlumuzun alagnisi (klonu) olarak bu akıl almaz hatayı açıklamanı
isterim.”
Ninmah suçlayıcı bakışlarını üzerimde
gezdirdi. Suçlayıcı tebessümü, varlığımın en derininde saklı olan bir kuralı
hatırlattı. Bir Usumgal tarafından yaratılan alagni hiçbir zaman görevinde
başarısız olamazdı. Ölüm beni korkutmuyordu ancak yaratanımın aşağılanması
tahammül edilemezdi benim için. Cevabım, Gina’bulların tarihini alt üst
edecekti. İsterdim ki bu sır size başka koşullarda açıklansın. Hayır,
kesinlikle oğlun tarafından yapılmış bir hata değil bu. İhanet edenleri
yakalamak için yapılan bir taktik. Düşmanlarımızın maskesi düştü ve Anunnaların
yapımının bu denli hızlandırılmış olması bunun en önemli nedeni. Kraliçe “ Bu
düşman gücün ismi nedir, lütfen söyle.” “Eresgal,
bunu açıklamak bana düşmez. Oğlunun kendisinin açıklamasının zamanı gelmiştir.”
“Teşekkür ederim Sa’am. An’la bir görüşme yapayım. Anlarsın ki şu anda
hücrelerimizi sana veremeyeceğim ve itiraf edeyim ki Abzu Aba çok şüpheci, her
yerde ihanetçi görüyor. Tabii her şey düzelecek ona biraz zaman vermeli ve
anlayışlı olunmalı. Ancak An’ın da adımıza kanun yapmasını da kabul edemeyiz.
Yaratıcı babanla görüşmemize kadar burada bekleyeceksin.”
Yaratanımı
kurtarmak için halkıma karşı ihanet ettim. Çok az veriye sahip olmama rağmen
görevimin amacını anlamıştım. İyi bir asker olarak varlığımın en derininde
saklı olan emirleri uygulamaya başladım. Bilinçsiz olarak uyguladığım teknik,
yaratanım tarafından miras kalan eski bir manevraydı. Hilekârlığım sayesinde
An, kraliçemizin güvenini kazandı ve planını gerçekleştirmek için
müttefiklerimizin gelecekteki bölünmesine izin vermiş oldu. Bu benim için bir
sınav mıydı? Her neyse… Bu işten yara almadan çıkmıştım ve An’ın da projesinin
devamı için işleri ele alması gerekiyordu. Tiamata, Ninmah’a dönerek seslendi
“Sa’am Ankida’da kalacak. Lütfen onu varlığınla onurlandır ve eşitmişsin gibi
saygı göster. Her ikiniz de Mamitu-Nammu’nun gelişini bekleyeceksiniz. Son
haberlere göre Gigirlah’ı gün içinde şehrin dirannasından (yıldız portalı)
gelecek.” Ninmah, “tamam Eresgal arzun buysa yaparım” diye yanıtladı.
(Not: Gir-Anna’nın
Gina’bul Sümerce açılımı evreni dolaşmak veya Tanrılara doğru gitmek demektir.)
Gigirlah
(Işıldayan tekerlek) Gina’bul Margidlerine rahibelerimiz tarafından verilmiş
ismiydi. Bu ismi, erkeklerin verdiği isme göre daha hoş buluyordum çünkü erkekler
sadece birkaç Limamu (binlerce yıl)dan beri yerleşmiş olan kolonilerimizin bir
karışımını kullanıyordu. Ninmah allak bullak olmuştu. Hiçbir erkek, bir
rahibeyle eşit olmamıştı. Ayrıca kötü niyeti de açığa çıkmıştı çünkü benimle
beraber çalışacak olan rahibenin de ismini biliyordu. Rütbesine bakılırsa Ninmah,
bu kişiyi gayet iyi tanıyordu. Dilimizde Mamitu-Nammu kaderlerden sorumlu ve
hayat şekillendiren kutsal kararnamelerden sorumlu yaratıcı bir gezgin dişi
anlamına geliyordu. Etkilendiğimi itiraf etmeliyim. Kraliyet gigirlahını terk
ettiğimizde yeniden gündüz olmuştu ve yıldızlar git gide yok oluyordu.
Tiamata’nın aracı arkamızdan yavaşça yükseldi. Sabahın boru sesi tüm şehirde
yankılanıyordu. Kısa bir gece uykusundan sonra Amasutumların kalktığı saatti.
Bizlerin, yani Gina’bullerin fazla uykuya ihtiyacı yoktu.
Ninmah bana şehri
gezdirdi. Yaratanımın mirası olarak bana gelen bilgilere göre Ankida
şehri,önemine rağmen o kadar büyük değildi ve sadece deposunu biliyordum.
Evlerin duvarları taşa oyulmuş zengin motiflerle bezenmişti. Piramit şeklindeki
tapınaklardaki birçok fresk oldukça etkileyiciydi. Ancak bizim başkenttekiler
kadar yüksek değillerdi. Gezimiz sırasında Ninmah daha önce de yaptığı gibi
bakışlarını bana sabitleyemedi; buna cesaret edemiyordu. Tedirgin görünüyordu;
ben de ona karşı kayıtsız kalıyordum. Bana eğitimlerinden bahsetti ve çok kısa
bir şekilde de Gisda(Hyades) sistemindeki inisiyasyonundan söz etti. Oisda
rahibelerimizin en kutsal yeriydi. O tarihlerde bana tamamen yabancı olan
düşman bir ırka karşı verdikleri büyük savaştan sonra yerleştikleri ilk yerdi.
Ninmah bana kraliçenin yanındaki önemli görevini ve Nanülkara’daki büyük rahibe
rütbesine yükselişini detaylıca anlattı. Onu artık dinlemiyordum. Egosu
boğucuydu ve ortam sıkıcı gelmeye başlamıştı. Neyse ki, rehberimin
tırnaklarından beni kulakları sağır eden bir gürültü kurtardı. Portaldan geçen
bir Gigirlah’ın güçlü sesiydi bu. Şehrin ana dirannasına (yıldız kapısı)
götüren yolun üstünde çizilmiş olan uzun işaretlerle döşenmiş ana yola
yöneldik. Evrenin yolcularını karşılamak için birçok Amasutum toplanmıştı. Araç
bilmediğim Gigirlah türündendi. Büyük bir ihtimalle Uras gezegenin de (Dünya)
bulunduğu Ti-ama-te sisteminde rahibelerimiz tarafından geliştirilmiş yeni bir
versiyondu. Araçtan duman ve çok yüksek bir ısı çıkıyordu. Bu meşhur kapılar
evrende seyahat etme tekniklerine sahip olan bütün varlıklar için çok
önemliydi. Her evrende birçok Diranna mevcuttur. Gina’bullar olarak kapıların
en yoğun olduğu bölgelere şehirlerimizi kurma alışkanlığımız vardı. Zaman
kavramı olmayan vortekslere doğru yönlendiren kapılardır Dirannalar. Işık
partiküllerinin çok yoğun hareketlenmesiyle beraber zaman kendi üzerine
çöküyordu. Çünkü ışık partiküllerinin yoğunluğu zamanı durdurur. Işık partiküllerinden
oluşan bu tüneller öylesine hızlı hareket ediyordu ki zaman kayboluyordu.
( Maya’nın uzay aracı….
70-80’li yıllarda Eric Von Daniken tamamen bilim camiasına karşı gelmişti.
Çünkü Palenqe’de Maya taşında uzay aracının içinde direksiyonu hareket ettiren
bir pilot gördüğünü açıklamıştır. Bilmeyenler için Teotuican’daki Kolomb figürü
en az 2000 yıllıktır yani Palenque bölgesine 750 km’dedir. Bu resimler aynı
şeyi temsil ediyor: Aracından ateşler saçan ve öne doğru eğilmiş bir pilot,
hareketini yönlendirmesini sağlayan el manivelaları…Bu nedenle Daniken’in
yorumunu titizlikle yeniden düşünmek gerekiyor. )
Zaman dışındaki vorteksler
öyle çokturlar ki, miktar olarak sayılamazlar. Anatomik ebatlarda kabaca onu
canlı bir vücuttaki organları sulamaya yarayan çeşitli kılcal damarlara
benzetebiliriz. Uzay geometrisi ölçüsünde de aynı şekilde işlemektedir. Tüm
gezegenler birbirlerine tıpkı onun gibi bağlıdırlar ve her yıldız sistemi,
diğer yıldız sistemleriyle bağlıdır. Ancak bizim için zaman o kadar önemli
değildi ve bazen daha geleneksel bir şekilde evrende seyahat ederdik. Genel
olarak pratik nedenlerden dolayı Kadistular çok sık olarak Diranna’ları
kullanırlar.
( Palenque taşı.
Arkeologlar bu eserde üst rütbeli birisinin olduğunu ve onu Pacal kralına
benzettiklerini belirtiyorlar. Maya yer altı dünyasına doğru gitmekte.
Diğerleri de Pacal kralından çıkan kozmik bir ağaca benzetmekteler.)
(Not: Aslında zaman
dışındaki vorteksler ışıktan daha hızlı bir şekilde bir noktadan bir noktaya
evrende seyahati sağlarlar. İnsan gözüyle görülmeyen bu tüneller, dünyalar ve
galaksiler arası köprüler gibilerdir. Çok çok kısa dalgalarla titreşirler ve
bizim 3B dünyamızda bildiğimiz hiçbir şeye benzemezler. Işık, parçacıklar
halinde, yani minnacık partiküllerden oluşuyor. Zamanı olmayan tüneller, sadece
takyon türü partiküllerden oluşurlar. Bu partiküller birbirlerine parlaklığı en
üst, en yoğun olan ışıkla bağlıdırlar ve ışıktan hızlı hareket ederler.
Takyonlar süptil enerji alanları yaratır ve evrende eksik olan kütleyi meydana
getirirler. Bugün uzmanlar henüz bunu açıklayamamaktalar. Eski Mısırlılar da
kapı ve yıldız kelimelerini aynı şekilde ifade ederler, Seba… Gina’abul, Sümer
olarak bakarsak Se-ba (açan aydınlık veya ışığı veren, dağıtan anlamında)
olarak görürüz. Bu tanım, hem kapıya hem de yıldızlara uygulanıyordu. Eski
Mısırlıların evlerinde pencere yoktu, bunun nedeni de yoğun sıcağın içeri
girmesini önlemek içindi. Işığı içeriye getiren tek açıklık dış kapıydı.
Sümerlilerin eşsesli hecelemesi sayesinde başka açıklamalar da verebiliriz.
Se-ba’ba canlının ışığı veya Se-ba7 ruhun ışığı veya ışığı saçan demektir. Gina’abul
Sümer açıklamaları bize Mısırdaki Seba kelimesini anlamamıza yardımcı oluyor,
böylece bir tek kapı ve yıldızı ifade etmiyor; eğitim ve öğrenimi de kapsıyor.
Hepimiz biliyoruz ki ışık, bilginin eşanlamlısıdır.
(Mühendis ve aeronotik Con
Sanderson da Pelnque taşının, uçan bir cismin kesiti olduğuna emin. Detaylı
şeması aracın teknolojik olarak rölyeflerini ortaya koymaktadır. )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder